19 Şubat 2012 Pazar

Atatürk Ve Sırlar Bilgisi







ATATÜRK VE MAYA UYGARLIĞI 

Bize öğretilen tarih bilimi yanılıyor mu ? M.Ö. 200.000 ile 70.000 arasında Büyük okyanusta Mu adında bir kıta varmıydı bu kıtanın Avustral ya  dan bir kaç misli büyük olduğu yüksek bir medeniyete ulaştıktan sonra battığı doğrumu Atatürk bu kıta ile neden ilgilendi  ? yoksa Türkler in kültür kökeni Büyük okyanusun derinliklerine kadarmı gidiyordu 

Türklerin kültür kökenini ortaya çıkarmak Atatürk ün en büyük isteklerinden biriydi cumhuriyet in ilk yıllarından sonra bu konuya hassasiyetle eğildi Osmanlı imparatorluğunun son dönemlerinde Türkçülük akımları tarafından yapılan çalışmalar derlendi Atatürk ün isteği ile bir çok bilim adamı ve araştırmacı bu alanda çalışmalar yaptı yabancı bilim adamları ülkeye davet edildi 1930 yılında türk tarih kurumu kuruldu çok zengin malzeme ve ve bilgiler ortaya çıkarıldı yinede türklerin kültür kökeni tam olarak açıklığa kavuşamadı

MAYA  DİLİYLE TÜRKÇE ARASINDAKİ İNANILMAZ BENZERLİK

1932 Yılında emekli general Tahsin Mayatepek 
 Atatürk ü ziyaret etti maya dili ile türkçe  arasındaki inanılmaz benzerlik olduğundan bahsetti mayalar meksikada yaşamışlar türkkler ise orta asya san gelmişlerid aradaki uzaklığa rağmen atatürk konu ile ilgilendi derhal tahsin bey i meksikaya elçi olarak atadı ona bu konuyu aydınlatma görevi verdi

Tahsin bey meksika ya gitti orada kendisine amerika lı arkeolog william niven in bulduğu tabletlerden Maya dilinin kökünün bu tabletlerde olduğu anlaşılmıştı türkçe ile maya dili arasındaki benzerlikler de bu tabletlerde aranmalıydı 

TABLETLERİN ORTAYA ÇIKARDIĞI BÜYÜK SIR 

Amerikalı arkelog un ortaya çıkarmış olduğu tabletler tahsin beyi şaşkına çevirdi eğer bunlar doğruysa bilinen tarih tamamıyla yanılıyor demekti çünkü tabletler M.Ö 200.000 ile 70.000 arasında büyük okyanusta yer almış olan bir kıtadan bahsediyordu bu kıtanın adı Mu idi

HİNDİSTAN DAKİ TABLETLER DE AYNI SIR VARDI

Tahsin bey konuyla ilgilendikçe karşısına yeni bilgiler çıkıyordu bu kez kendisine ingilliz albayı James Churcward ın Hindistan da bulduğu bunlar MU kıtası ile ilgilliydi  churchward 50 yıllık bir çalışma ile bu tabletleri çözmüş ve 5 ayrı kitapta yayınlamıştı 

Tahsin bey öğrendiklerini ve ortaya çıkardıklarını Atatürk e rapor halinde sundu Atatürk ün konuya olan ilgisi dahada arttı Churcward ın Mu ileilgili kitapları getirildi terhal tercüme edildi 60 kişilik bir tercüme heyeti  kısa bir sürede kitapları türkçeye çevirdi fakat kitaplar basılmadı daktilo edilmedi metinler halinde atatük e verildi





ATATÜRK ÜN NOTLARI VE İŞARETLEDİĞİ YERLER 

Tercüme edilen metinleri Atatürk ün dikatle okuduğu biliniyor İnsanın yaradılışını anlatan bölümlerle özellikle ilgilenmişti Maya dilinin yeryüzünün ana dillinden gelmiş olduğu tüm dillerin orada doğduklarını ve anadilin MU dili olduğunu belirten bölümlerin altını çizdi 

Atatürk ü ilgilendiren diğer bir bölüm ırkların kökeni ile ilgiliydi anadoludaki ilk insanlar  olan Karyanlar ın asıl vatanlarının Büyük Okyanus taki Easter Adası olduğunu anlatan bölüm yine Atatürk tarafından işaretlenmişti 

Mu nun batışını anlatan bölümde Mu halkının RA MU bizi kurtar diye bağırmalarını  işaretlemiş ve altına demekki RA MU bir ilahtır notunu düşmüştür 

Mu kıtası nın  demokrasi ile yönetildiğini güneş enerjisinin aydınlatılmada kullanıldığını anlatan satırlarıda çizmiştir tüm kitapları büyük bir dikkatle okumuş ve bir çok bölümün altını çizmiştir 

KİTAPLAR NEDEN BASILMADI

Atatürk james churcward ın iki kitabıyla özellikle ilgilenmişti KAYIP MU KITASI ve Mu nun çocukları bu iki kitap anıtkabir kitaplığında 1301 ve 1302 no ile kayıtlıdır daktilo ile yazılmış kitapların çeviri metinleriyse anıtkabir kitaplığındas dosyalar halinde bulunmaktadır 
Atatürk ün Mu ile ilgilli düşüncelerini ve çıkardığı sonuçlarıne yazıki tam olarak bilmiyoruz çünkü 1935 ten sonra sinsice ilerleyen hastalığı ona fazla zaman tanımadı 

1967 ye kadar türk dil kurumu arşivinde daha sonra anıtkabir kitaplığına getirilen bu çeviriler hala  basılmamıştır  

Atatürk e kitapları sağlayan Tahsin mayatepek meksika da araştırmalar yaparken Maya -Aztek - İnka  uygarlıklarının Türklerde kullanılan eşyalara benzer eşyalar kullandıklarını öğrenmişti ayrıca davullar kalkanlar bizimkilere çok benziyor üzerlerinde ay yıldız sembolleri bulunuyordu  Tahsin bey tüm çalışmalarını belge ve fortoğraflarlabirleştirerek üç cilt defter halinde Atatürk e yolladı

Bu belgeler Türk dil kurumunun kitaplığında 56 ve 57 numaralı kayıtlarda muhafaza edilmemektedir 

Gizli Sırlar Öğretisi - Ergun Candan

MU Uygarlığı - Uzaylılar- Gizemli Haritalar


Mu topraklarında 64 milyon nüfusun hepsi tek bir çatı altında toplanmışlardı başlarında bulunan hiyerarşik ef Ra-Mu olarakanılmaktaydı Mu uygarlığının bir diğer adı da Güneş İmparatorluğu idi halk Ra-Mu ya karşısı sonsuz bir saygı duymakta ve onu maddi manevi yönetimin şefi olarak görmekteydiler.

Şu anda Meksika Müzesinde saklanmakta olan ve bundan 15.000 yıl öncesinde yazıldığı tespit edilen tabletlerden birinde şöyle yazmaktadır 


« Bu tapınak Mu n un temsilcisi RA-MU nun hükmü altındadır Tanrı nın gözleri gee ve gündüz herşeyi görür ve RA-MU  nun ağzı vasıtasıyla doğruyu söyler ...»»


Bu tablet uzun bir süre tibetli rahipler tarafından muhafaza edildikten sonra Wlliam Niven e teslim edilmiştir 


Gerek Niven in gerekse Atatürk ün araştırdığı churcward ın bulguları birbirleriyle tamamen örtüşüyordu her iki araştırmacıda farklı yerlerde aynı belgelere ulaşmışlardı bu belgede Mısır Hint ve Tibet mabetlerinde yüzyıllardır rahiplerce mmuhafaza edilen belgelercede doğrulanmaktaydı 



Elde dilen bilgiler yanyana getirildiğinde Dünya üzerinde bir zamanlar son derece ileri seviteli uygarlıkların yaşamış olduğu net bir şekilde oryaya çıkıyordu ortaya çıkan diğer bir bulguda o döneme ait uygarlıkların Uzaylı lar la yakın temasta bulundaukları ile ilgiliydi 


Ünlü raştırmacı yazar Peter Colosimo « Timeless Earth» adlı kitabında eski bir Hint yazısından bahseder 


« Ulaşılmaz yüksekliklerden hızla inerken gökgürültüsü gibi sesi ve gökyüzünü ateş dilleriyle dolduran alevlere bürünmüş olarak ateş in oğullarının arabası parlak yıldızdan gelen Alev Tanrılarının arabası göründü Gobi Denizinin yemyeşil ve göz kamaştırıcı mis kokulu çiçeklerle örtülü Ak Adası üzerinde durdu »»


Arkeolog Harold Wilkins de aynı şekilde 


«Büyük beyaz yıldızdan inmiş insanların Gobi Denizindeki  adaya yerleştiğini ve adayı yer altı galerileriyle karaya bağladıklarıyla ilgili her türlü kanıt bilimsel olarak mevcuttur »

demektedir 

Ele geçirilen belgeler arsında eski gök haritaları da vardır Tibet yörelerinde bulunan bu Haritalar la ilgili kamuoyuna ilk açıkalma Peter Colosimo tarafındna yapılmıştır « Timeless Earth « adlı kitabında bu konuyla ilgili şunları yazmıştır 


Bir süre önce Himalayaların eteklerinde Bohistan Mağaralarında bir gök haritası ele geçirilmişti astronomlar bu haritanın doğru olmakla birlikte bizim çizdiğimiz haritalara uymadığını fak ettiler Niçin ? evet niçin bu haritalardaki yıldızlar 13.000 yıl önceki konumlarında dizilmişlerdi 


Bu harita 1925 yılında National Geographic magazinde yayınlandı 


buna benze başka bir olayda 1778 yılında meydana gelmişti 


Paris belediye başkanı ve Fransa kraliyet astronomlarından Jean Sylvain Bailly e misyonerler tarafından Hindistan da bulunan abzı haritalar getirildi haritaları inceleyen astronom bu haritaların binlerce yıl önce yapılmış olması gerektiği sonucuna vardı  Haritalar Hindisrtan da yapılmış olamazdı çünkü oradan görülemeyecek yıldızları da kapsıyordu astronom yaptığı hesaplar sonucunda haritaların çizildiği noktayı  saptayabildi Bugün Gobi Çölü nün uzandığı bölgeydi burası  ve Hintli ler bu haritları kendilerinden çok daha eski ve ileri seviyeli  bir uygarlıktan almışlardı 

           
      

       GOBİ ÇÖLÜ ( GOBİ DENİZİ)


Orta asya efsanelerinde Gobi Çölü nün önemi büyüktür efsanelere göre çokmeski zamanlarda Gobi Çölü nün yerinde ki bunu jeolojide doğrulamaktadır büyük bir deniz bulunmaktaydı çin bilgelerinin anlattıklarına göre bu denizde mavi gözlü ve sarı saçlı beyaz insanların  yaşadığı bir ada vardı efsaneler ve gizli sırlar bilgisine sahip rahipler bu ada da yaşayanların gökyüüznden geldiklerini söyler ve bu ileri uygarlıklar Mu insanına kozmik sırları açıklamış ve onları eğitmişlerdir 


Rus prof Arkeolog Koslof Gobi Çölü nde kadim Khara Khoto kenti kalıntılarında yaptığı araştırmalarda  bir mezara rastlamış yapılan hesaplar mezarda buluna bir duvar resminin 18.000 yıl önce yapılmış olduğunu ortaya çıkardı resim tamamen Mu yazıtları ve sembolleri ile doluydu  



Atatürk ve Mu Kıtası Hakkında Aşağıdaki Linke Tıklayın


http://galaktikfederasyonpleiades.blogspot.com.tr/2012/02/ataturk-ve-srlar-bilgisi_19.html








12 Şubat 2012 Pazar

Işık Ve Karanlık Üzerine

Işık Ve Karanlık Üzerine

Dünyanin sonu mu ? Mutlaka degil... Ölü Deniz Tomarlarinda Isaiah’in kehanetlerinin yeni bir yorumuna göre, bu tamamen size ve bana bagli. Son iki bin yilin dini liderleri ve gelenekleri bir seyi kaçiriyor mu? Evet, özellikle M.S. 325 ten itibaren durdurulan - çok miktarda bilgi açik literatürden uzaklastirildigi ve gizem okullarina ve seçkin papazliklara havale edildiginde - duygular üzerine mantigin üstün gelmesinden hala istirap çeken Bati gelenekleri.

Bati gelenekleri Isaiah Tomarlarinda yatan anahtar prensipleri unutmaya basladi, bazi Dogu ve yerli Amerikali geleneklerdeki prensipleri muhafaza ettiler. 1700 yil önceden ayrildigimiz anlayis noktasina bizi geri getiren, kuantum biliminin zihinsel araçlaridir.

Paralel evrenler kavrami sadece 1957 de gerçek olarak varsayildi ve maddenin paralel durumlarinin mevcudiyetinin bilimsel kaniti, bu durumda Berilyum, sadece 1998 de yayinlandi. Bu, yazar, bilim adami, konferansçi ve dünya etrafindaki kutsal yerlerin rehberi olan Gregg Braden için bulmacanin son parçasini sagladi, fizik ve kehanetin metafizigi arasindaki kavramsal köprüyü kurmasini sagladi.

Gregg Braden, bu içgörüleri paylasma gereksinimi ile tamamen heyecanli/coskun olan atesli bir bireydir. Ilk kitabi, Sifir Noktasina Uyanis : Kolektif Inisiyasyon, bu gezegenin tüm seviyelerinde - virüslerin mutasyonundan jeolojik afetlere, insan bilinçliligindeki kaymaya - meydana gelen olaganüstü degisimi tanimliyor . Bu, bu tür degisimlerin varliginda kisisel seviyede ne yapacagimiz sorusunu ortaya çikariyor.




Gregg’in yaniti ikinci kitabi ‘Dünyalar Arasinda Yürümek’ ile geldi – Sefkatin Bilimi. Eski Esseneler’in ögretilerini kullanarak, o bize sefkatin her seye ulasabilen bir bilim oldugunu gösterdi. Onun vasitasi ile simdi bireysel ve kollektif olarak karsi karsiya oldugumuz meydan okumalari asabiliriz.

Bu kitap Ölü Deniz Tomarlarinin yazarlarinin metinlerinin son zamanlardaki - çevirileri üzerinedir. 2000 yil kadar eski olan Ölü Deniz Tomarlari 1946 da kesfedildi. 8 bilginden olusan küçük bir ekip tomarlara ulasti ve tomarlarin sadece küçük bir kismi çevirildi ve yayinlandi. Papirüs, metal ve deri tomarlarinda 22,000 parça vardi, ancak sadece biri tamdi/bozulmamisti – Isaiah Tomari.

Üçüncü kitabinin adi, Isaiah Etkisi : Dua ve Kehanetin Kayip Biliminin Sifresini Çözmek. Bu kitap, yeni bilimsel bilgi ile aydinlatilan Isaiah Tomarinin yorumunu temel alir. Bu kitap ikinci kitabin devamidir ve gezegensel degisimlerle gördügümüz bireysel veya kitlesel acilara bir yanit sunar; ister dogal büyük degisiklikler, ister savas veya hastalik olsun. O, Isaiah Tomarinda var olan bilim vasitasi ile kollektif olarak nasil bir araya gelebilecegimizi ve tüm bu meydan okumalara nasil hitap edecegimizi tanimlar.



ISAIAH TOMARI 

Bu kitabin temel aldigi tomarin bölümü kehanet ile ilgilidir, özellikle tarihteki bizim zamanimiz için, 2 nci binyildan 3 ncü binyila geçis için olan kehanetlerle. Zamanimizdaki kehanet kavramindan rahatsiz olan biri varsa, kehanet sözcügü akademisyenler ve ordu tarafindan kullanilan kelimelere esdegerdir; uzaktan görüs (duru görü). Kitap, geçmiste tomari geleneksel olarak yorumlayan bilginlerin yolundan radikal bir sapmadir.

Isaiah, Maya, Navajo, Hopi ve Misir, Nostradamus ve Edgar Cayce’ye kadar bir çok diger geleneklerden kahinlere paralel olan gelecegimizle ilgili içgörüler sunar. Onlarin kehanetlerinin tümü iyi ve kötü zamanlarin döngüsüdür, ancak ne zaman olacaklarina dair bir uyusma ille de yoktur.

"Isaiah Tomarini kullanmayi seçtim, çünkü o tüm bu kehanetlerin bize söyledigi seylerin örnegidir ve çünkü o ilk olanlardan biridir. Buldugumuz sey, açlik, hastalik, kötü hava kosullari ve savastan dolayi afetsel hayat kayiplarini kahinlerin ekseriya görmesidir ve sonra bunlari baris ve iyi hava kosullari, uluslar ve hükümetler arasinda isbirligi takip eder."

Isaiah Etkisinin geleneksel yorumlardan saptigi yer, bilginlerin bunlari lineer olaylar olarak görmesidir ; yani, onlar bizi iyi zamanlara sahip olmadan önce kötü zamanlardan gecerken görüyorlar.


ISAIAH ETKISI 

1957 de Princeton’da bir fizikçi, Hugh Everett, yasamlarimizin her ani için çok, bir çok anlar, eszamanli olarak oynanan, yasamlarimizdaki her seçim için mevcut olasiliklar ve sonuçlar oldugunu önermistir. Bunlarin hepsi ayni anda meydana gelmekte, onlarin farkinda olmak zorunda degiliz. O, bunu paralel olasiliklar olarak adlandiriyor. Bilim kurgu hemen bu fikirleri benimsedi, ve bir çok digerleri gibi, o bilimsel bir gerçek olarak kanitlanmadi.

Braden’in Isaiah Tomarinin yorumunda, bir çok olasiliklardan birine odaklandigimiz zaman, bu bizim realitemiz haline gelir. Bunun anlatmak istedigi sey, kahinlerin gelecegimizde gördügü afetlerin her ani için, onlar yasamlarimizda tam simdi yaptigimiz seçimlerin olasi sonuçlari olabilecekken, olasi olarak baska sonuçlar da vardir.

Isaiah, uluslar arasinda esi görülmemis bir isbirliginin zamanina ve savasin sözlügümüzde adinin bile bulunmadigi bir zamana girmekte oldugumuzun olasi oldugunu söylerken çok açiktir. Bilginler arasindaki gizem, tarihteki ayni an için bu kahinlerin binlerce yil önce nasil konusabildikleri ve böyle farkli olasiliklar gördükleriydi ?

" Eski kahinlerin bu paralel realiteler arasinda süzülen gerçekten yetenekli üstatlar olduguna inaniyorum, ben buna Isaiah Etkisi diyorum. Ve, 2500 yil önce, söyledikleri sözcüklerdeki olasiliklar olarak gördükleri seye gelince, bu jenerasyonda olan bizlere içgörü veriyorlardi. Onlar bunu bir adim ileri götürdüler ve bize yasamlarimizda oynanan bu olasiliklarin hangisine karar verecegimizin bilimini verdiler. Bizim bu yeni olasiliklara girmemize izin veren seçimleri her yaptigimizda, Isaiah Etkisini deneyimliyoruz."


BIZ KENDI REALITEMIZI YARATIYOR YA DA SEÇIYOR MUYUZ ? 

"Burasi, spiritüel gelenekler, dinler, kuantum fizigi ve felsefe arasindaki sinirlarin çok belirsiz oldugu yerdir. ‘Yeni düsüncenin’ yandaslari tarafindan bize anlatilan seylerden biri, kendi relitemizi bizim yarattigimizdir. Kuantum biliminin simdi söyledigi sey, ve eskilerin söyledigine inandigim sey, buna yakin, ancak tamamen kesin degil. Daha çok, hayatlarimizdaki her an için , hepsi zamanda oynanan bir çok büyük eszamanli olasiliklar yasiyoruz. Onlar aslinda, kozmosumuzda uykudadir, yaptigimiz seçimlerle onlari uyandirana kadar uykudadirlar. Tüm bireysel seçimlerimiz, o zaman tarihte verilmis bir zamana bizim kollektif yanitimiz olur.

Bu sonuçla, en korkutucu kehanetlerin bazilarina haberci/isaretçi (öncü) olanlara simdi taniklik ediyor olabilmemize ragmen (olmakla beraber), diger sonuçlar mümkündür ve olasidir. Bir olasiliktan digerine nasil geçeriz ? Ipuçlari Isaiah Tomarindadir.



OLU DENIZDEN TIBET’E 



Insanlik, düsünce, duygu ve his ve kozmos arasindaki iliskinin görüsünü, kendi anlayisimiz için bagli oldugumuz kutsal metinler 4 ncü yüzyilda erisilemez hale getirildiginde kaybettik. Sonuç olarak, mantiga çok dayali bir toplum haline geldik, ancak yerli gelenekler bu anlayislari korudular. Esseneler, zulümden kaçmak için Kumran bölgesini terk ettiklerinde, bütün kütüphanenin kopyasini kendileri ile birlikte götürdüler. Onlarin bazilari Bolivya ve Peru’ya gitti, bugün güney Peru’da etkin Essene manastirlari vardir. Hopi ve Navajo gelenekleri de bu metinleri onaylamaktadir ve digerleri daha sonraki jenerasyonlar için bu metinlerin korunmasi için Tibet’in yüksek tepelerindeki manastirlara gittiler.

1998 de Braden bu Tibet manastirlarinin 12 sine ve iki rahibe manastirina bir hac seferi düzenledi ve bu kütüphanelerden biri ona gösterildi, ve Tibetlilerin Hristiyan ve Hristiyanlik öncesi gelenekleri içeren kütüphanelere sadece ev sahipligi yapmadigini, ayrica bugün bu gelenekleri yasamakta oldugunu anlamaya basladi. Onlar bu içsel teknolojileri kendi günlük yasamlarina dahil etmisler. Bati için kaybolan ve bizler için Tibetliler tarafindan korunan bilgeligin bir çok parçalari arasinda batinin geleneksel dualarindan çok farkli olan bir dua biçimi vardir. Bize gösterdikleri kendi metinlerindeki dua biçiminin, Isaiah’in tomarinda bahsettigi dua biçimi olduguna inaniyorum. Duanin bu tarzi, bizi kuantum prensiplerine geri baglar ve tarihteki animiz için sonucu seçmeye katilmamiza izin verir. Biz Duanin bu Kayip Biçimine etkin olarak katilacagiz ve simdi kitlesel dua olarak adlandirilan fenomende onu bir grup olarak uygulama firsatina sahibiz."



DUA ETME HISSETMEKTIR 

Bu kitlesel dua, bizim asina oldugumuz duan nasil farklilik gösterir ? "Hakkinda konustugumuz dua, dini, bilimi ve mistisizmi asar. O dünya ile iliskimize tekrar birlesen insan duygulari üzerine kuruludur. Simdi, çaresiz gözleyiciler olarak hissetmekten çok, olaylar meydana gelirken onlara katilma firsatina sahibiz."

Eski Esseneler bu dünyada yasami nasil deneyimledigimizi tanimlamak için düsüncenin, hissetmenin ve duygunun niteliklerini kullaniyorlardi. Duygu her gün dünyamizda bizi ileriye dogru sürükleyen güç sistemidir ve bu güç sisteminin bizim düsüncelerimiz tarafindan rehberlik alana kadar bir yönü yoktur. Düsüncenin ve duygunun birligi hissetmektir. Tibetliler kendilerini dua için dogru hislere sokmak için kullandiklari sarkilar, mantralar ve mudralar ile dualari arasinda ayirim yapmada (farki görmede) çok berraktir. Onlar dualarinin dis formu olmadigini söylerler, çünkü dua hissetmektir.

Bu ilginçtir, çünkü kuantum bilimi simdi, bir kuantum sonucundan digerine geçme yolumuzun insanin hissetmesi oldugunu ileri sürüyor. Her nasilsa insan hisleri bireysel olarak ve kollektif olarak deneyimledigimiz sonuçla iliskilidir. Simdi sahip oldugumuz bir seyi nasil yapacagimizi ve tekrar tekrar ayni sonucu alacagimizi anlamayi kapsayan "dua teknolojisidir". Bu, bedenlerimizde özel niteliklerde duygu ve düsünce yaratirken tam olarak kesfettigimiz seydir. Bu bize tekrarlanan ve tahmin edilen bir his verir ki Isaiah bu hissin iyi veya kötü, bu zamanda deneyimlemek için hangi sonucu nasil seçtigimizi söyler.


DUA ETMENIN KAYIP BIÇIMI 

Bu his, Bati’da kullanmakta oldugumuz dua etme biçiminden nasil farklilik gösterir ? Her seyden önce Bati’daki tarzda insanlar bir sey isterler ; bu yeni tarz ise bizi, dua daha önceden yanitlanmis gibi bedenlerimizde his yaratmaya davet eder. Imgelemeler, bu imgelemeler daha önceden hayata geçmis gibi duygu ve hislerin gücü vasitasi ile imgelemelere hayat solumadan güçsüzdürler. Eger dua etmenin bu biçimi inandigimiz gibi islerse, felaket dolu kehanetleri deneyimlememiz için bir neden yoktur, çünkü simdi realiteyi degistirmek için kollektif gücümüz var. Ancak, böyle yapmak için insan duygusunun gücüyle yakitlanmis hisleri kullanarak kitlesel dua vasitasi ile bir araya gelmemiz gerekiyor. Bu o kadar güçlü bir araçtir ki, bazi seminerlerimizde insanlar çokderin ve iyilestirici etkiler deneyimlediler, çünkü bu insanlar kalplerini açarak yeni olasiliklar hissettiler ve kendilerine degismek için izin verdiler.

Bir duygu kattigimiz zaman, o realiteyi çekeriz ve dissal dünya, içsel dünyamizin yarattigi seyi bize yansitir. Yasamlarimizda ne oldugumuz ile deneyimleyecegimiz seyi tayin ederiz. Kisisel yasamlarimizda barisi veya korkuyu seçip seçtigimizde, dünya bu ayni nitelikleri bize geri yansitir, çünkü dünya yaratilisin prensiplerini onurlandirir. Eski Essenelerin dedigi gibi, "Baris olun, çünkü bu barisi dünyaya çeken seydir."


Dünya Degisiklikleri ve Geçis Uzerine : 



Yasamlarimizin olaylarini gördügümüz ve çirkin/öfke uyandirici fenomenlere (kendi bilim adamlarimiz dünya ve uzay dönemlerinde esi görülmemis dogal fenomenler dökümante ediyorlar) tanik oldugumuz genel durum çogu Batiliya korkutucu görünmekte. Dünyanin bir çok yerli kültürlerini ziyaret ederken, Misir, Bolivya, Peru, Nepal ve diger yerler, ilginçtir ki, hemen hemen evrensel olan bu kültürler olmakta olan degisimlere sadece izin vermiyorlar, ayrica onlari bekliyorlar ve onlari simdi bekliyorlar.

Oldukça abartmasiz, bu jenerasyonda, eskilerin Çaglarin Geçisi/Degisimi olarak adlandirdigi deneyimimizin bu büyük döngüsünün bitiminde dogmus olan yeni bir insan türü vardir. Bu yeni tür, eski ve yerli kültürler tarafindan önceden belirlenmis, kehanet edilmis ve beklenmistir. Sadece Batidaki bizler sasiriyoruz ve gizem duyuyoruz, çünkü Batida metinleri kaybetmistik.



Ne Oldugu Uzerine : 

Bin yedi yüz yil önce, en kutsal mirasimizin anahtar unsurlari tarihimizi belirleyen metinlerden çikarildi. M.S. 325’te, Imparator Constantine Nicea (İznik) Konseyini topladi. Esasen, zamaninin tarihi ve dini metinlerini topladi ve konseye metinlerin çogunun gereksiz, kafa karistirici ve bazilarinin anlasilamayacak kadar gizemli oldugu için, özetlenmis bir versiyon için bir araya geldiklerini söyledi. O zaman esnasinda, yirmi - bes Incil metini referanslarimizdan çikarildi, ayrica Enoch’un Sirlar Kitabi gibi 2 destekleyici doküman da uzaklastirildi. Kalan kitaplar tekrar düzenlendi ve özetlendi, ve bugün okumakta oldugumuz kitap budur.

Kim oldugumuzu, nereden geldigimizi, neden burada oldugumuzu ve neyin gerçeklesecegini bekleyebilecegimizi gerçekten bilmeden toplumlarimizda, aile iliskilerimizde ve bilim ve teknolojide ne kadar iyi seyler yapmis oldugumuzun sürekli olarak korku ve merakla karisik saygisi içindeyim. Bunun göstergeleri sunlar ki, dünyamizin güçlerinin ve bu güçlerle iliskilerimizin tamam olmayan bir anlayisi ile çalismaktayiz. Çikarilan parçalar sefkatin eski bilimleri idi, dua, ve bedenlerimizdeki duygu ve hisslerin rolü olarak adlandirdigimiz yüksek derecede - gelismis teknoloji. Uzaklastirilan parçalar bunlardi ve bugün Batida gelistirmekte oldugumuz bilgeligi simdi tamamlayacak olan parçalardi.


Kayip Metinler Uzerine : 




Gizem okullari, kutsal düzenler ve seçkin rahipler sinifi vasitasi ile, bu bilgi her zaman saklandi ve dünyayi anlayisimizdaki bosluklari doldurmaya yardimci olabilecek bilginin var oldugu ile ilgili daima ipuçlarina sahiptik. Metinler simdi, bin yilin bitisinde, dünyaya ve dünya üzerindeki insanlara degerli, müthis ve biricik bir sey olacagi gerçegini isaret ediyor. Bu daha önce asla olmamisti. Simdi altta yatan sey büyük bir seyin gerçeklesecegidir. Batida, bu korkutucu oldu çünkü, bunu tanimlayan metinler yok edildi, Doguda ve yerli kültürlerde ise bu her zaman onlarin inanç sistemlerinin bir parçasi oldu.



Essene Aynalari Uzerine :

Eski Essenelerin perspektifinden, dünya üzerindeki her insan Yasam olarak adlandirdigimiz Gizem Okulunda bir örgencidir. Onlar bunun farkinda olsun ya da olmasin, her insan o anda digerlerinin ayna olmalarinin huzurunda (karsisinda) kendisini deneyimleyecektir. Eger bu aynalarin farkinda olma bilgeligine sahip olursak, duygu ve anlayisin tekamülünü hizlandirabiliriz.

Bu dünyada kendimizi bilmek ve üstat olmak için, Essenelerin söyledigi sey, baskalarinda yansitilmis (ayna olan) modellerin birini veya bir bilesimini görmemizdir. Daha çok gelisen ve daha güç algilanan yedi ayna vardir. ’70 li yillarda, ilk ayna ile ilgili seyler isittik, anda olan siz kimsiniz. Kavram su ki, etrafinizda kizgin ve sahtekar olan bireyleri bulursaniz, onlar size sizin kizginliginizi ve sahtekarliginizi gösteriyorlar. Bazen aynalar uygulanacaktir, bazen uygulanmayacaktir. Ilk aynayi kesfettik, ancak görecek baska aynalar var. Ornegin ikinci ayna, o anda yargiladigimiz seyi yansitir.

Bu çok güçlüdür, fakat çok zor algilanir. Eski Esseneler karsilikli insan iliskileri ve bu iliskilerde duygunun rolünün çok kompleks bir anlayisina sahiptiler. Son zamanlarda bizim Bati deneyimimizde dikkatle inceledigimiz sey duygunun rolüdür. Simdi, bu metinlere geri dönünce, görüyoruz ki, gücü saglayan duygudur ve mantik ile birlestirilince, gerçek sihir ve mucizeler meydana gelir.


"Unutulmus Salter" olarak Duygular Uzerine : 

Yasam bilimlerinin en büyük gizemlerinden biri neden genetik kodumuzun iki – üç tanesinin kapali oldugudur. 1953 te yapilan kesiflere dek, bilim genetik kodun sabit olduguna inanmaktaydi. Simdi, son üç yil içinde, Batili arastiricilar insan genetik kodunun sabit bir kod olmak yerine degisken bir kod olarak göründügünü kesfettiler, ve bu demektir ki, biz yasamin meydan okumalarindan geçerken bu kodlardan hangilerinin kapali, hangilerinin açik oldugunu belirleyen bizim duygulara ve hislere karsi yanitlarimizdir.

Eski geleneklerde, bu genetik kodlari optimize eden ve "onlari açarak" bize uzun yasam, canlilik ve çok - güçlenmis bagisiklik sistemleri saglayan duygu, his ve düsüncenin bir kalitesi vardi. Bu kaliteye biz bugün sefkat (merhamet; sevecenlik) diyoruz. Bu eski gelenekler vasitasi ile genel olarak vurgulanan sey, bu sefkat bilimidir.



Isik ve Karanlik Uzerine : 

Bu, bir damla su gibidir. Bizim teknolojik olarak yönlendirilmis Batili dünyamizda, suyu hidrojen ve oksijene ayirmaya çalisiriz. Gerçek su ki, hem oksijenin hem de hidrojenin mevcudiyetinde, su sadece su olabilir. Eger her bir elemente ayri ayri bakarsaniz, suyu elde edemezsiniz. Bugün dünyamizda mevcut suyun olma mucizesine izin veren bu ikisinin birlesimidir. Bu, isik ve karanlik için de aynidir.

Sadece isigin veya sadece karanligin mevcudiyetinde bugün dünyamizda dualite deneyimine sahip olmak imkansizdir. Bu ironidir, büyük ikiliktir (bölünme) çünkü bir birey karanlik ve isik arasinda bir çizgiye düstügü an, sizin bir seyi isik veya karanlik olarak yargiladiginiz andir, siz yargilamanin kadim tuzagina düsersiniz. Tarihte bu zamanda anahtar isik ve karanlik yargilamasini asmak ve her iki bilesenin bir bütün oldugunun, tek bir deneyim oldugunun farkina varmaktir.


Isik, Karanlik ve Bir Uzerine : 

Bedenlerimizi iyilestirmek ve dünyamiza baris getirmek için en büyük potansiyeli saglayabilecek eski prensiplerden (inanç) biri bu dünyadaki 6.5 milyar ya da daha fazla insanin, sadece bir oldugunu bize hatirlatan prensip/inançtir. Bir çok beden vasitasi ile deneyim yasayan tek bir bilinçlilik vardir ve bilinçliligimizin genisligi ve isigin en parlagindan karanligin en karanligina hepsi bu Bir’in parçasidir.

Bin yedi yüz yil önce, isiga ve karanliga birbirlerinin karsiti olarak bakmaya basladik ; her ikisinin de deneyimini yasadigimizda birini digerinden daha iyi olarak yargilamaya basladik, ve her ikisi de sadece digerinin mevcudiyetinde olasi olabilir. Karanlik sadece isigin mevcudiyetinde var olabilir ve isik sadece karanligin mevcudiyetinde var olabilir.



Sefkate Dogru Ilerlemek Uzerine :
 
Tüm bu seylerin Tek bir kaynagi olduguna inanirsak, o zaman ayrilik illüzyonunu iyilestirecek kapiyi açmis oluruz. Isigi ve karanligi yargilamayi iyilestirecek olan kapiyi açmis oluruz. Bu sifanin mevcudiyetine bedenlerimiz yanit verir. Bunun, bedenlerimizi ve uluslari iyilestirmek için en büyük olasiligi sagladigina inaniyorum. Bu dünyada bildigimiz ve taniyacak oldugumuz her seyin Tek bir kaynagi oldugu ve tüm tanik oldugumuz ve deneyimledigimiz her seyin bu kaynaktan geldigi olasiligini kucaklayarak yargilarimizi asmaya davet ediliriz. Biz böyle yaparken, kutupluluklar çöküp gider.

Tarihte bu zamana anahtar, yargilari asmak ve isigin ve karanligin bir ve ayni oldugu olasiligina izin vermektir, ve, Misirli Ustat Toth’un dedigi gibi, fark sadece görünüstedir ve daha büyük gücün bir parçasidir. Biz bunu kucakladikça, sefkat olasiliginin kapisini açariz.




6 Şubat 2012 Pazartesi

Dropa En Eski Ufo Kazası

DROPA: EN ESKİ UFO KAZASI


ELLEN LLOYD


Copyright 2007 UFOArea.com

21 Nisan 2007

Galaksimizdeki uzak bir yerden geldiler. Uzay gemileri Dünya’ya düştü. İnsanlar tarafından avlandılar ve öldürüldüler. Yabancı bir gezegende zor durumda kalarak umutsuzca evlerine dönmeye çalıştılar. Varlıklarının sona ereceğini biliyorlardı ve bu nedenle başkalarının okuması için hikayelerini yazdılar. Bize kim olduklarını ve onları buraya neyin getirdiğini anlatmak istediler. Gelecek nesiller için bir mesaj bıraktılar, ama arkalarında bıraktıkları kendi eserleri halktan gizli tutuldu!

Bu hikaye bir çok isimle biliniyor ve hangisini seçmeye karar vermemiz önemli değil … Uzaylı ve insanlık tarihindeki en gizlenen hikayelerden biridir.

Keşif 1938’de Çin ve Tibet arasındaki sınırda gerçekleşti.


Çinli profesör Chi Phu Tei tarafından rehberlik edilen bir arkeoloji keşif yolculuğunda, Baian Kara Ula’nın dağ mağaralarında mezar hücreleri keşfedildi.

İskeletler farklı türde insan varlıklarının kalıntıları idi.





İskeletler çok kırılgandı sadece 1,30 metre boyunda idi. Kafatasları genişti ve fazla gelişmişti, ama bunlar maymunların kalıntıları değildi. İlave olarak, bilim adamları mağara duvarlarında ilginç kaya çizimleri keşfettiler.

Güneş, ay, dünya ve yıldızların çizimlerine eşlik eden yuvarlak miğferli varlıkları resmettiler.

Tarih öncesi mağarada bulunacak daha çok şey vardı. Tozlu zemine yarı gömülü olarak, arkeologlar büyük yuvarlak taş bir disk buldular, Taş Çağı gramofon plağa benziyordu. Diskin merkezinde bir delik vardı ve merkezden kenara spirallenen ince çizgiler vardı.

Bu diskin yaşının 10,000 – 12,000 yıl olduğu belirlendi!




Toplam, 716 taş disk bulundu. Her diskin çapı 22,7 cm ve kalınlığı 2 cm idi. Her diskin merkezinde tam olarak dairesel 2 cm lik bir delik vardı. Daha ileri analizler ince çizgi benzeri işaretleri ortaya çıkardı, bunların garip oyulmuş hiyerogliflerin sürekli çizgisi olduğu ortaya çıktı. Nesne daha önce asla karşılaşılmamış bir lisanda mikroskobik karakterlerden oluşan uzaylı yazısı ‘kaydı’ idi.

20 yıldan daha fazla süredir, bir çok uzman uzaylı yazılarını tercüme etmeye çalıştı, ama başarı elde edilemedi.

1962’de Çinli bilim adamı Dr. Tsum Um Nui sonunda gizemli nesnelerin mesajını çözebildi.

Sonuç o kadar garipti ki, Pekin Akademisi Tarih Öncesi Departmanı Tsum Um Nui’nin bulgularını yayınlamayı reddetti ve hatta bunlarla ilgili konuşmayı da yasakladı.

Ancak Dr. Tsum Um Nui araştırmalarına devam etti ve sonunda çalışmasının yayınlanmasına izin verildi.




Raporun başlığı “12,000 Yıl Önce Dünyaya İnen Uzay Gemisi ile İlgili Disklere Kaydedilen Yazılar” idi.

Dropa taşları nın şok edici mesajı kendilerine Dropa diyen varlıklar tarafından yazılmıştı. Taş diskler uzak bir gezegenden gelen uzay yolcuları olan Dropa insanının hikayesini anlatıyordu. Uzay gemileri Baian – Kara – Ula dağlarının erişilmez bölgesine çarpmıştı. Uzay gemisinin mürettebatı dağların mağaralarına sığınmıştı.

Harap olan uzay gemilerini tamir etme veya yenisini inşa etme olanağı olmadığı için, Dropa’lar kendi gezegenlerine dönemediler. Dünyada zor durumda sıkışıp kaldılar.

Barışcıl niyetlerine rağmen, Dropalar komşu mağaralarda oturan Ham kabilesinin üyeleri tarafından yanlış anlaşıldılar, Ham kabilesi yabancıları yakaladı ve hatta bazılarını öldürdü.

Paragraflardan birinin tercümesi şöyle diyor: “Dropa kendi gemileriyle bulutlardan indiler. Erkeklerimiz, kadınlarımız ve çocuklarımız güneşin doğuşundan önce mağaralarda saklandı. Sonunda Dropa’nın işaret dilini anladıkları zaman, yeni gelenlerin barışçı niyetleri olduğunu kavradılar…”

1968’de Rus dil uzmanı Dr. Viatcheslav Zaitsev, Sputnik Dergisinde taş – plak hikayesinden alıntılar yayınladı. Zaitsev daha fazla araştırma yaptı ve gerçekten ilginç sonuçlara ulaştı.

Fiziksel olarak, granit taşlar yüksek konsantrasyonda kobalt ve diğer metalleri içeriyordu, gerçekten çok sert bir taş idi. İlkel insanların, özellikle o kadar minik karakterler ile harfleri oymaları çok zordu.

Osilograf (salınım çizer) ile diski test ettiğinde, şaşırtıcı bir salınım ritmi kaydedildi, sanki bir zamanlar elektrik yüklüymüş gibi veya elektrik iletkeni olarak fonksiyon yapmış gibi.

Dropa insanlarından herhangi biri hayatta kaldı mı? Keşfin yapıldığı zamanda, mağara alanında hala iki kabile yaşıyordu; bunlar görünüşleri çok eski olan Kham’lar ve Dropalar olarak biliniyordu.

Antropologlar her iki kabileyi diğer bilinen ırklara kategorize edemediler; onlar ne Çinli idi, ne Moğol ne de Tibetli.

Onlar, 1938’de Baian Kara Ula mağaralarında bulunan iskelet kalıntıları ile ilişkili, ince bedenli sarı – tenli ve olağan olmayan şekilde geniş kafalıdır. Bedenlerinde seyrek kıl (saç), büyük gözleri var ve ortalama boyları 1, 21 mt.dir.

Çok eski bir Çin masalı bulutlardan Dünyaya inen ve çirkinlikleri nedeniyle herkes tarafından avlanan küçük, sarı – derili insanların hikayesini anlatır.

1995’te, Çin’den dikkate değer bir haber bildirildi:

“Baian-Kara-Ula dağlarının doğu sınırında uzanan Sichuan eyaletinde, daha önce etnolojik olarak sınıflandırılmamış olan bir kabilenin 120 insanı keşfedildi. Bu yeni kabilenin en önemli özelliği insanlarının boyudur: 1,15 mt.den uzun değil, en küçüğü sadece 63 santim!

Bu keşif ataları gerçekten bir zamanlar uzaydan gelmiş olan Dropa insanlarının varlığının ilk sağlam kanıtı olabilir.

Bu gizemli taşlara daha sonra olanlar şunlardı:

1974’te, Avusturyalı mühendis Ernst Wegerer Xian’daki Banpo Müzesine bu disklerden ikisini getirdi. Onların fotoğrafını çekti, tam olarak dört fotoğraf çekti. Ancak, sonra müze ziyaretçileri taş diskleri göremediler. Müzeden elde edilen açıklamaya göre, Baian Kara Ula’dan gelen nesneler tahrip olmuştu. İlave olarak, Çin hükümeti Dropa denen kabilenin herhangi resmi kayıtlarına sahip değildi, ne Qinghai bölgesinde, ne de Çin’in başka bir yerinde.

Çalınan diskler bugün nerde?


Şüphesiz, Dropa’nın hikayesi en büyük arkeolojik ört baslardan biridir.


Ellen Lloyd