29 Ocak 2012 Pazar

Eski Babilde Uçan Daireler


BABİLDE UÇAN DAİRELER 





bir zamanlar bu yörede yaşayan insanlar şehirlerine "tanrı'nın kapısı " anlamına gelen " babilu" diyorlardı...

bel rahiplerinde berossus m.ö. 330'larda " babyloni aca" isimli bir eser yazmıştı. bu kitapta belirtildiğine göre, 10 adet kralın iktidarları süresi toplam 432.000 yıldı.kral başına 43.200 yıl!...

kaldeyi yönetmck için gelen "ay kralları" anlamına gelen ındovansas'lar da ay'dan gelerek, dünyalı kadınlarla evlenmişlerdi

dünya üzerinde inşa ettikleri yapıları ise, büyük tufan ile yerle bir olmuştu.

babil, tarih boyunca kuzey'le güney, doğuy'la batı arasında bir köprü oluşturmuş bir bölgedir. bir de bunlara allantis ve mu'dan göç eden uygarlıklar eklendiğinde hölgenin önemi bir kat daha artmıştır.

çok sayıdaki ezoterik kaynaklı eserlerin bu bölgede yer almasının en önemli nedeni işte buna dayanır.




örneğin kalde yazıtlarını incelemiş bulunan haham yonah ibn aharon'un naklettiğine göre, "elohimler" bundan 18.000.000 yıl önce venüs'te yerleşmiş gezegenlerarası varlıklardı.

bu "galaktik uygarlık" temsilcilerinden tevrat'ta da sözedilmiştir. bu gizli ezoterik kayıtlar, "elohimler"'in dünyamız'daki temsilcisinin "yehova" olduğundan söz eder. belliki, bu ezoterik kaynaklar en azından musa döneminde hala bir yerlerde muhafaza edilebiliyordu bir mısır inisiyesi olan ve özel bir eğitimden geçerek osiris rahibi" olarak yetiştirilen musa bu gizli belgeleri o devirde kolaylıkla inceleme olanağı bulmuşlu.

kalde'de insanlar "kvod" denilen bir güçle hareket ettirdikleri disk biçimli araçlarıyla başka gezegenleri ziyaret edebiliyorlardı.

evet eski ezoterik metinler bu kadar açık bir şekilde bir zamanlar yaşananları aktarıyordu. ancak ne yazık ki, bu metinlerden günümüze kadar gelebilenlerin sayısı son derece azdır


Yıldızlardan Gelen Tanrılar - Selman Gerçeksever

Önemli Ufo Ve Uso Olayları


Hazar Gölü Uso Olayı 


1999 yilinin temmuz ayinin son haftasinda, azerbaycan'da, son derece ilginç bir olayin meydana geldigi, kimligi belirsiz bir objenin hazar gölü'ne düstügü öne sürüldü. hatta, ingiliz bbc kurulusu ve bazi rus televizyonlari haber bültenlerinde olaya genis yer ayirdilar. ülkemizde ise, hem sabah gazetesi (makale sonuna bakiniz, ek-a) ve hem de hürriyet gazetesi (makale sonuna bakiniz, ek-b) bu garip uso olayini haber konusu yaparken, kanal 6 tv'de ayni içerikli bazi bilgileri izleyicilere sundu. tabii, her zaman ki gibi, medyamiz olaya herhangi bir ön hazirlik yapmadan yakalandigi için, bu ilginç vakayi, öncelikle ufo kazasi olarak gösterdi. fakat, daha sonra, bazi rus gazetelerinde çikan açiklamalara dayanarak, hazar gölü'ne düsen cismin bir ufo degil, aksine ruslarin gizli deniz yüzeyi uçagi ekranoplan oldugunu iddia ettiler. halbuki, gözden kaçirdiklari bazi önemli noktalar vardi. bunlardan birincisi, bu olayda açiklama yapan azeri bilimadami fuad kasimov'un açiklamalariydi. her ne kadar spekülatif olarak degerlendirilebilirse de, kasimov, öteden beri hazar gölü civarindaki önemli bir ufolojik etkinlikten bahsediyor ve hazar'in derin sularindaki olasi bir sualti ufo üssünden bahsediyordu. eger, olayi bu açidan ele alirsak, eldeki gözlemi hazar gölü'ne düsen ufo diye adlandirmak yerine, aslinda göl sularina bilinçli olarak dalis yapan bir ufodan, diger bir deyisle, bir usodan (tanimlanamayan denizalti cisimleri) bahsetmek daha dogru olacaktir.

ikinci bir önemli nokta da, bu tuhaf olayin, salt ruslarin gizli ekranoplan uçagi açiklamasiyla geçistirilemeyecegidir. çünkü, her seyden önce, bu uçak artik gizli falan degildir. internette verimli (efektif) bir sekilde gezinti (sörf) yapmasini bilen her insan, bu uçak ile diger benzeri prototip uçaklar hakkinda her türlü bilgiye ve teknik detaya ulasabilir. yani, olayi abartmaya hiç gerek yoktur. kaldi ki, bu uso olayini, ekranoplan uçagi ile açiklamaya çalismak, bir tür cahillik olur. çünkü, eldeki gözlem raporlarina göre bilinmeyen bir gök cismi, hazar'in sularina dalis yapmistir, ya da, hadi, düsmüstür diyelim. oysa ki, bu rus uçaginin çogunlukla deniz seviyesinin ancak birkaç metre üzerinde gidebilecegini ve bu açidan bakildiginda teknik kapasitesinin pek yüksek olmadigini biliyoruz. ayrica, hantal rus teknolojisinin su anda ne kadar acinacak bir durumda oldugunu hemen herkes kabul etmektedir. hatta, ruslarin kendileri bile bu gerçegi itiraf etmektedirler. olayin özüne bakarsak, aslinda yüzeyde giden bir nesneden degil, tam aksine gökyüzünden hazar gölü sularina dalarak, gözden kaybolan bir cisimden bahsedilmektedir. kisacasi, bu gözlemi gizli uçaklarla falan açiklamak pek mümkün görünmemektedir. üstelik, su anda dünyanin hiçbir ülkesinin elinde uso benzeri araçlarin olmadigi iyi bilinmektedir. çünkü, insanoglu, günümüzdeki kisitli bilgisiyle, hem denizaltinda hem de deniz üstünde rahatlikla hareket edebilecek bir teknolojiye sahip olan herhangi bir araç gelistirememistir ne yazik ki. 

ayrica, önümüzde asilmasi güç görünen o kadar teknik zorluk vardir ki, bunlarin birer birer çözülebilmesi için, belki de yüzyillarin geçmesini beklemek gerekecektir. elbette, uso türü araçlar yapabilmek tamamen imkansiz degildir ama su anda ki kapasitemiz ve bilgi seviyemiz henüz yeterli degildir. kaldi ki, ruslar, gerçekten de gizli bir uçagin denemesini yapacak olsalardi, herhalde bakü'nün burnunun dibinde kendilerini riske atmak, akillarina gelebilecek en son olasilik olurdu hiç süphesiz. ayrica, elimizde göle dalan ufonun dis görünüsüne dair ayrintili bilgiler de yoktur ne yazik ki. eger bunun tam tersi olsaydi, kisisel tahminime göre, bu ufonun dis görünümünün, rus ekranoplan uçagindan çok daha farkli oldugu ortaya çikabilecekti.

hazar gölü'ndeki ufo olaylari sorunuyla ilgili olarak ünlü türk ufo arastirmacisi haluk egemen sarikaya (1979) ve arkadaslarinin çalismalarina da deginmemiz gerekir. sarikaya'ya göre, hazar gölü ve civarinda, hemen hemen hiçbir ufolojik aktiviteye rastlanmaz. çünkü, ona göre, hazar gölü çok kirlidir ve bu yüzden temiz sulari seven ufolar, yani usolar özellikle kirli sularda görülmezler hiç. halbuki, dünya üzerindeki bazi bölgelerden (özellikle belirli denizlerden, göllerden ya da nehirlerden) uso haberleri gelmemesi, buralardaki sularinin kirliligine bagli olarak açiklanilmamalidir. çünkü, belki de, bu kirli sularda usolojik etkinlik tüm hiziyla devam ediyordur ama insanlarin bundan haberi yoktur; yani varolan usolari hiç kimse gözlemleyememistir. ya da, bazi insanlar buralarda usolari görüyorlardir ama alay edileceklerini düsünerek anlatamiyorlardir. veya oralarda gerekli ufo organizasyonlari olmadigi için hiç kimseye haber verme sansina sahip olamiyorlardir belki. yine, haluk egemen sarikaya'nin (1979) dedigine göre, dünyanin diger kirli denizlerinden olan akdeniz ve karadeniz'de de, tipki hazar'da oldugu gibi, ya hiç uso çikmamakta ya da tek tük gözlemlere rastlanilmaktadir. şunu açiklikla söylemeliyiz ki, sarikaya bu çikarsamasinda, yani kirli denizlerde, dikkati çeken uso olaylari olmadigini iddia etmekle büyük bir yanilgiya düsmektedir. çünkü, eldeki bilgilere göre, hem hazar'da, hem karadeniz'de, hem de akdeniz'de yogun olarak uso olaylari gözlenmektedir. hatta, usolar yönünden en aktif denizlerden biri akdeniz'dir denilebilir. çünkü, ispanya'nin güney kiyilari, fransa'nin marsilya kiyilari, italya'nin adriyatik kiyilari, ve malta adasi civarinda çok sayida uso olayi rapor edilmistir. yani, açikçasi usolar kirli denizlerde de görülebilmektedir. büyük bir ihtimalle, sarikaya (1979) ve arkadaslari, kitaplarini yazarken azerbaycan'daki uso gözlemlerinin farkinda degillerdi. aslinda, onlari acimasizca elestirmemek gerekir. çünkü, bugün bile, azerbaycan'da yetkin bir ufo arastirmacisina ulasmak neredeyse olanaksiz gibidir. dolayisiyla, varolan bilgiler ya amacina ulasamadan heba olup gitmektedir ya da tümüyle yanlis olarak yorumlanmaktadir. ek-a: 


azerbaycan uzay dairesi dogruluyor: hazar'a ufo düstü!


bbc bültenlerine bile giren bir iddiaya göre, hafta basinda bir ufo, bakü açiklarinda hazar denizi'ne düstü. olayi, dogrulayan azeri makamlari, birbirinden ilginç iddialar ortaya attilar. azeri gazetelerinden sonra rus medyasina ve hatta bbc bültenlerine bile yansiyan iddialari, azeri makamlarinin istemeyerek dogruladiklari, ancak sir vermemek için olayin ayrintilarini gizledikleri öne sürülüyor.

rusya'da yayinlanan vremya gazetesi, birkaç gün önce bakü açiklarinda hazar denizi'ne düsen ve ufo oldugu savunulan cismin, denizin 80 metre dibinde oldugunu kaydetti. her gün dünyanin birçok bölgesinden gelen ufo ihbarlari ciddiye alinmazken, bu iddianin gündemde kalmasinin nedeni, azerbaycan ulusal uzay ajansi tarafindan dogrulanmasi. uzay ajansinin sismoloji bölümü baskani fuad kasimov, denize böyle bir cismin düstügünü dogruladi ve sovyetler birligi döneminden kalan, hazar denizi'nin baska gezegenlerle baglantili ufolarin üssü durumunda oldugu savlarini hatirlatti. hazar denizi üzerinde ve çevresinde daha önce de birçok ufo vakasi iddialari ortaya atilmisti. şimdi azerilerin ufo iddiasinin altindan ne çikacagi merakla bekleniyor. rus gazeteleri, ermenilerin birkaç ay önce aıds'e karsi yüzde yüz etkili bir tedavi yöntemi gelistirdiklerini açiklamasiyla sansasyon yarattiklarini, azerilerin de altta kalmamak için ufo iddiasiyla dikkat çekmek istediklerini ileri sürüyor.
kaynak: sabah gazetesi, 30 temmuz 1999, azerbaycan uzay dairesi dogruluyor: hazar'a ufo düstü.
ek-b:


azeriler ufo zannetti 


azerbeycan'in baskenti bakü yakinlarinda hazar denizi'ne düsen cismin ufo degil, ruslarin gizlice gelistirdigi ekranoplan adli uçak-gemi karisimi bir kesif araci oldugu iddia ediliyor.

azerbaycan ulusal uzay ve havacilik ajansi'nin, düsen cismin bir ufo oldugunu dogrulamasina karsin, rusya'da yayinlanan vremya gazetesi, ''esrarengiz uzaylilar çok uzaklardan degil, rusya'dan gelmis olabilir'' diye yazdi. bakü limani açiklarinda 80 metre derinlikte yatan cismin, sovyetler birligi döneminde kizil ordu tarafindan gelistirilmis ekranoplan adli kesif araci olabilecegini iddia eden gazete, ''nato'nun yugoslavya operasyonu sonrasinda moskova askeri teknolojilere tekrar önem vermeye basladi. bu nedenle hazar'da kesif ve istihbarat turlarina baslanmis olabilir'' dedi.

540 ton agirlikta ve 92 metre boyundaki araç su yüzeyinden birkaç metre yüksekte havayla su arasinda bulunan bölgede hareket ediyor. hizi saatte 500 km'ye çikabiliyor. bu araç aslinda 1990 yilinda sir olmaktan çikmisti, ancak fotograflari pek yayinlanmadigi için tuhaf uçan cisim bakü tarafindan rahatlikla ufo olarak algilanmis olabilir.
kaynak: hürriyet gazetesi, 31 temmuz 1999, azeriler ufo zannetti.
herkes hayatı anlayabildiği kadarı ile yaşar



GOBİ ÇÖLÜ UFO LAR 




GOBİ ÇÖLÜ SIRRINI KORUYOR... 

Dünya'nın en esrarengiz ve gizemli yörelerinin başında kuşkusuz ki Gobi Çölü gelmektedir. Ve bu gizem günümüzde hala tartışma konusudur...

Gobi'nin batısında yer alan Kramahyi kenti, çevresinde ve çölün altında kilometrelerce uzanan zengin petrol yatakları ile tanınıyor. 3 Temmuz 1985 sabaha karşı, Wang Ling-Tong ve Shi Jian-Kuo gece nöbetlerini bitirmiş ve çalıştıkları hangardan ayrılmak üzereydiler. Wang ve Shi dışarı çıktıklarında olağan üstü bir görüntü ile karşılaştılar. Hangara yakın bîr noktada, kırmızı renkli ve disk şeklinde bir cisim yere doğdu hafifçe eğilmişti. Cisim nabız gibi atıyor ve belirli aralıklarla, düzenli olarak yeşil ışık yayıyordu.

İki adam olayı bildirmek için petrol istasyonları genel merkezine telefon ettiler. Merkez yardım istemek amacıyla alarm verdi. Çok geçmeden bir tank ve silahlanmış askerlerle dolu bir kamyon olay yerine geldi Cisim hala olduğu yerde hareketsiz duruyordu. Askerler nesnenin çevresinde bir daire olacak şekilde sıralandıklarında, cisim dikey şekilde havalandı. Çapı iki metreden fazla görünüyordu. Üzerinde pervane ya da iniş takımı benzeri bölümleri yoktu. Nesnenin kökeni asla açığa çıkmadı.

14 Temmuz 1987 gecesi Gobi çölünde yer alan askeri birlik bölük komutanı Ren Mangen her zaman olduğu gibi telefon hatlarının iyi çalışıp çalışmadığını kontrol ediyordu. Ancak alıcısından beklenmedik şekilde gelen ıslık sesleriyle birlikte, kışlada yapılmakta olan bütün telefon konuşmaları kesintiye uğradı. Aynı anda karanlık gökyüzü birden beyaza döndü ve birlik komutanı havada uçmakta olan parlak bir cisim gördü.

Ne yapacağını bilemez, şaşkın bir halde cisme bakıyordu. Yabancı nesne her on saniyede bir kendi etrafında dönüş hareketleri yapmaktaydı. Bu sırada yakın bir köyün halkı da aynı cismi uzaktan izliyorlardı. Çevresine ışıklar saçan cisim iri bir Örümceği andırıyordu. Sessizce yoluna devam edip çölün öte tarafına doğru uçarak gözden kayboldu.


Gobi Çölü üzerinde görülen UFOlar hakkında sayısız tanıklık var. Araştırmacılar bu bölgede bir UFO üssü bulunduğuna İnanıyorlar. Bu bölgede meydana gelen garip olaylarla ilgili ise, Çin ve Rus yetkilileri ise suskun kalmayı tercih ediyorlar.

Bölgeye seyahat yapan bir Alman öğrenci grubunun şefi ise şu bilgileri veriyordu:
"Ruslar, Moğolistan'ın kuzeyinde yer alan gizli bir UFO üssünü yok ettiler. Üstte çok sayıda tünel kazılmıştı ve piramit biçimli binalar vardı!..."

PİLOTLAR KONUŞUYOR...



4 Ağustos 1979 günü deneyimli bir pilot ve "Gobi Havacılık Üssü" şefi olan Shi Ying, saat 02..55'de deneme uçuşunu bitirerek rotasını üsse doğru çevirdi.

Geri dönüş sırasında pilot kabininin güçsüz bir ışıkla aydınlandığını fark etti. Cihazlarını kontrol ettiğinde normalin dışında bir şey bulamadı. Pencereden dışarı baktığında uçağın sol kanadına çok yakında uçan yabancı bir cisim gördü. Bir değirmen taşı büyüklüğündeki dairesel cisim beyaz bir ışıkla parlıyordu.

Cisim belirli aralıklarla ileri geçiyor ve sonra yeniden geri dönüyordu. Uçandairenin tam ortasında bir boşluk vardı. Boşluktan gökyüzünü ve yıldızları görmek bile mümkündü.
Cisimden yayılan ışık gözleri kör edecek kadar parlak değildi, ancak doğmakta olan ayınkine eş değerde bir parlaklığa sahipti. Pilot hemen kule ile irtibat kurdu ve tanımlayamadığı parlak bir cisim gördüğünü belirtti. Kontrol kulesi ise, Shi Ying'e hemen geri dönmesi emrini verdi.

Üsse geri dönüp alana indiğinde, kuleden yabancı cismin Gobi Çölü yönünde gözden kaybolduğu söylendi


ÇÖLE İNEN UÇAN DAİRELER

Zhao Zi-yong otuz yıldan fazla süre Gobi Çölü'ndeki arkeolojik kazılarda görev aldı. 1983 yılının Ağustos ayında bir gün ekibiyle birlikte çölün batısında yer alan Kalameili Dağının eteklerinde kamp kurdular. Gece olduğunda ekip yorgundu ve kendi aralarında sohbet ediyorlardı. Tam bu sırada Zhenger Vadisi'nin tam ortasından devasa bir küre fırladı. Kürenin ardında ışıklı ve parmak mavi renkte bir de kuyruğu vardı. Yatay biçimde ve yavaşça uçuyordu. Kalameili Dağı'na yaklaştığında alçalmaya başladı ve sonunda çöle indi.

İşte o anda herkesi şaşırtan bir fenomen yaşandı. Cisim gökyüzünün yarısını aydınlatana kadar bir kaç kez arka arkaya patladı. Kısa süre sonra ateş söndü ve her şey yeniden karanlığa büründü. Zhao Zi-yong bir kaç jeolog arkadaşıyla birlikte neler olduğuna bakmak için koşmaya başladılar. Üç kilometre koştuktan sonra bir uydu ya da ne olduğu anlaşılamayan nesnenin parçalarım buldular. Ancak hava karanlıktı ve kampa geri dönmekten başka çareleri yoktu.

Ertesi gün Zhao Zi-yong ve telgrafçı Zhu Xiao-mei kalan parçalara bakmak için olay yerine döndüler. Yarım saatlik aramadan sonra kum üzerinde çapı beş metre kadar olan dairesel bir ize rastladılar. Dairenin içinde kalan kısımda yüzey tamamiyle yanmıştı. Tam merkezde derinliği 15 cm. kadar olan bir kaç da çukur vardı. Bu önceki gece yere inen cismin bir hayli ağır olduğunu gösteriyordu...

Zhao Zi-yong yerden bir miktar yanmış kum aldı ve bir kibrit kutusunda sakladı. Jeoloji Enistitüsü'nde yapılan analizlerde, kumda Dünya'da tanınmayan metalik bir alaşımın izleri bulundu. Zhao Zi-yong bu alaşıma "kozmik toz" adını verdi. Ona göre bir uçandaire yere çarparak kaza yapmış, patlamayla küçük bir yangına yol açmıştı. Sonra da hasarın giderilmesi için Gobi Çölü'ndeki üsse geri dönmüştü...

Benzer bir olay yine 1983 yılının Ağustos ayında yaşandı. Profesör Dr. Guo Chang-fu tatilini Gobi yakınlarında küçük bir köyde geçiliyor ve aynı zamanda köylülere sağlık açısından yardımcı oluyordu. 6 Ağustos gecesi babası rahatsızlanan genç bir çiftçi ile birlikte üç kilometre kadar uzakta olan Dong-shu köyüne gitmişti. Muayeneden sonra geri dönüş yolunda genç adam doktora eşlik etti... Saat gece yarısını geçmişti... Küçük bir ırmağı geride bırakıp kamışlarla dolu bir bölgeye geldiler. Tam o sırada gökyüzünde 2 m çapında kırmızı, dairesel bir cisim gördüler. Cisimden yayılan kırmızı ışık kamışları aydınlatıyordu. Hem doktor, hem de genç adam bu garip nesne karşısında bir hayli şaşırmışlardı. önce bunun bir şimşek olduğunu sandılar ama hiç bir ses yoktu. Aynı anda dairesel cisim büyük bir hızla kendi etrafında dönmeye başladı. Otuz saniye sonra da yere düştü, bir kaç kez patladı ve kamışlarda yangın çıkarttı. Doktor ve genç adam korku içinde kendilerini yere atıp korunmaya çalıştılar. Cisim yeniden yükseldi, bir an için hareketsiz kaldı, ardından gökyüzünde tamamiyle kayboluncaya kadar yükselmesini sürdürdü.

Çöl yakınlarında yaşayan köylüler "şeytanın ateşi" adını verdikleri bu topları daha önce de görmüşlerdi. Ancak bu denli geniş çaplı bir yangına hiç rastlanmamıştı Yapılan araştırmalara rağmen bu olayın sırrı da çözülemedi.

Görüldüğü gibi yaşadığımız gezegenin pek çok yerinde UFO'lar ve "Dünya Dışı Ziyarctçiler"le ilgili çok sayıda ip uçları, hatta kesin kanıtlar bile bulunmaktadır. Bize düşen geçici bir süre için konakladığımız Dünya gezegenini sahiplenmeden önce, evrenin çok değişik türden canlıya yaşam, gelişim ve uzaysal yolculuk imkanları verdiği gerçeğini farkedebilmektir.. Tabii bu gerçeği farkedebilmek için gerçeklere sırt dönmemeyi başarmamız gerekecektir...



“ MEKSİKA UFO DALGASI ” 




Ufoloji tarihi açısından 20. yüzyılın en iyi şekilde izlenip kayda alınmış ufo gözlemleri hiç kuşkusuz “Meksika ufo akınları” dır.


Milyonlarca insanın yaşadığı, dünyanın en büyük metropolü Meksika’nın başkenti Mexico City, ayın güneşi örtüp, gündüzü geceye çevirdiği 11 temmuz 1991 tarihinde, nefesini tutmuş, 6 dakika sürecek bu ilginç doğa olayını yaşıyordu.

Güneş tutulması göz alıcı bir olay olsada, gökyüzündeki ilginç başka bir şey, ağırlığını ortaya öyle bir koyduki, binlerce seyircinin ilgisini güneşten kendisine çekmesi hiçte zor olmadı.

Tam olarak saat 13:22’de parlayan, metalik bir cisim bulutların arasından belirdi ve tutulmakta olan güneşin sol tarafında asılı durdu.Esrarengiz cisim tam yarım saat boyunca gökyüzünde kendisini gösterdi.Bu da şehrin değişik noktalarından 17 farklı insanın bu cismi kameralarına kaydetmeleri için yeterli bir zamandı.Daha sonra videolar üzerinde yapılan analizler sonucunda cismin bir topaç gibi kendi merkezinin etrafında döndüğü ortaya çıktı.

Bu olayı takip eden bir kaç ay, insanlar adeta Jaime Maussan’ın benzetmesiyle “ufo delisi” olmuşlardı. ( Jaime Maussan, Meksika’nın en saygın tv habercilerinden biri ve Meksika’da tanınmış tv programı “60 dakika” nında sunucusudur.) Maussan, bu konu hakkında bir program yapmaya karar verdi. Bunun için seyircilerden ellerinde kaydetmiş oldukları videoları kendisine göndermelerini istedi.Seyircilerden gelen cevaplar o kadar çoktuk, kısa bir sürede ofisi çekilen, gecesiyle gündüzüyle göz alıcı ufo videolarıyla dolmuştu.

Maussan’ın bu olaydan önce ufolara ilgisi yoktu.Kendisi şöyle diyor ;

“Ben bir gazeteciyim ve sadece gerçeklerle meşgul olmak zorundayım. Fakat bu işin içine çekildikten sonra, bütün Meksika halkı ile birlikte öyle kanıtlar gördükki, ülkemin sıklıkla, sayısı oldukça fazla olan dünyadışı uçan araçlar tarafından ziyaret edildiği hakkında hiç bir şüphe kalmadı. Bütün bu olanları başka bir şekilde açıklayabilmem mümkün değil.”

1990’lı yıllarda neredeyse Meksikalıların her bağımsızlık gününde ilginç ufo olayları rapor edildi. Kutlamaların temel malzemesini silahlar ve askeri araçlar oluştururken birde buna ufolar eklendi. Bu olaylar, bağımsızlık günü ve ufolar hakkında bağ kurulmasına bile yol açtı. Güneş tutulmasından sonraki dönemlerde güçlü teleskoplarla gökyüzüne bakanlarla birlikte yıllık ufo gözlemleri bayağı arttı. Hatta ayda 100 ufo olayı rapor edilmektedir.

KAMERAYA YAKALANDI



Jaime Maussen, Amerikalı dedektif çift Lee ve Brit Elders ile birlikte ortak çalışarak 3 etkileyici belgesel ortaya çıkardı. Bu belgesellerden biri olan “Kaderin Habercileri” programı, büyük halk kitleleri ve bilim adamları tarafından gözlemlenen en iyi ufo kayıtlarına yer verdi.

Bir çok ufolog, bu programda yayınlanan göz alıcı ve adeta insanın ağzını açık bırakan bu esrarengiz cisimlerin, ufo olgusunda gerçeği haykırdıkları ve kesinlikle bilinen dünya teknolojisi ile yapılmadıkları sonucuna vardılar.

Videoların birinde insan ufoyu bulutların içinden çıkarken görüyor. Şüpheciler hemen atağa geçip bunun bir kuş, bir uçak ve hatta bir meteor olabileceğini belirttiler. Ancak bilgisayar analizleri çok net bir şekilde, bu cismin metalik bir yapısının olduğunu ve buz hokeyi sopası şeklinde bir cisim olduğunu teyit etti. Bilgisayar analizleri dahada detaylı yapılıp pixel büyültme işleminden geçirildikten sonra, çıplak gözle görülemeyen detaylarda ortaya çıktı. İlerleyen analizler sonucunda metalik ana cismin altında, çıplak göze görülemeyen 2 daha küçük araç tespit edildi.

İMKANSIZ MANEVRALAR

Bilgisayar analizlerinden sonra araştırmacılar ayrıca, cismin inanılmaz manevra kabiliyetinide keşfettiler. Bu ayrıntı onlarca videoda görülüyor, bu oval cisimler tek bir parça iken 2 ayrı parçaya ayrılıyorlardı. Bu videolardan birinde cisim 5 ayrı parçaya ayrılıyordu. Diğer araçlar inanılmaz hızlar gösteriyor, imkansız denebilecek bir süratle gökyüzünde bir köşeden diğer bir köşeye haraket ediyorlardı. Videolardan birinin analizinde, ufolardan biri saniyenin 60’ta biri bir sürede gözden kayboluyordu.

Bütün bu etkileyici videolara rağmen Meksika hükümeti ufo konusunda sessiz kalıyordu. Araştırmacılar bu suskunluğun sebebini Meksika’ya gitmekte olan uçak yolcularının havada güvenlik kaygısı ve bu sebeple azalacak yolcu sayısı ve dolayısıyla para kaybı şeklinde yorumluyorlardı. Buna yol açabilecek bir olay 1994 yazında yaşandı. 28 temmuz 1994 akşamında 129 sefer sayılı uçak Mexico City havaalanına inişe geçti. DC9 tipi uçakta bulunan personel ve 109 yolcu her zamanki gibi bir iniş bekliyorlardı. Fakat birden havada bilinmeyen bir cisimle çarpışıp büyük bir korkuya kapıldılar. Pilot Raymond Cervantes Puana hemen acil iniş düzenine geçmek zorunda kaldı. Sonra şu cümleleri sarfediyordu “şu ana kadar böyle kuvvetli bir çarpma hissetmedim. Uçakta yaptığımız inceleme sonucunda amotisörlerden (şok emici) birinin yerinden kopmuş olduğunu gördük.”

Ruana uçağı güvenli bir şekilde alana indirmeyi başarmıştı.Daha sonra hemen kontrol kulesine koştu. “Bana, son manevramı yaparken radarlarda 2 ufo gördüklerini söylediler. Sanırım benim uçuş rotam onlarınkiyle kesişmişti. Zaten o an acil durum ilan etmiştim.” Uçuş kontrol, herhangi bir sivil yada askeri bir uçağın iniş esnasında o bölgede uçmadığını teyit etti.

Hemen hemen 1 ay sonra bu sefer Acapulco’dan gelmekte olan 309 sefer sayılı uçakta faciadan kıl payı kurtuldu. Sözcü daha sonra olayla ilgili şunları söyledi ; “Birden bulutların arasından büyük ve gümüş renkli bir cisim çıktı. Cisim metalik ve daire şeklindeydi. Bizler onu net bir şekilde gördük.Birden uçağın altına geldi ve çarpışmayı önlemek için çok zor bir manevra yapması gerekti.” İnişten sonra kızgın uçak personeli ve yolcular kontrol kulesinin neden bu konuda pilotu uyarmadığını soruyorlardı.

KIZGINLIK

Yolcu uçaklarıyla ilgili bu olaylar halkın kızgın bir şekilde tepkisine yol açmıştı.Jaime Maussan şöyle diyordu. “Bir yolcu uçağının Mexico City semalarında bir ufoyla çarpışmasını hayal edebiliyormusunuz? Yetkililer böyle bir kazayı halka nasıl anlatabilirlerdi.” Maussan Meksika uçuş personeli sendikası tarafından, personele konu hakkında bilgi vermesi için davet edildi. Buda onların bu konuda ne kadar kaygılı olduğunu gösteriyordu. “Onlar için ufo olmuş olmamış farketmiyor. Sadece kazaları önlemek istiyorlar” diyordu Maussan.

Bilinmeyen cisimlerin sivil uçakların rotalarında (dünyadışı olsun veya olmasın) uçmalarına rağmen, Meksika hava kuvvetleri çok seyrek olarak avcı uçaklarını bu tatsızlığı önlemek için görevlendirdi.Bir çok araştırmacıya göre hükümet ufoları bitr tehdit olarak görmüyor, aksine sanki onları davet ediyordu. Bir ihtimale göre hükümet bu cisimlerin ne olduğunu biliyor olabilirmi? Ancak onlar bu konuda konuşmak istemiyorlar.


EN İYİ KANIT

Meksika Ufo akını araştırmacılar için çok kuvvetli deliller sundu.Bu şekilde dünyadışı hipotezler desteklenebilir ve geliştirilebilir. Havada haraket eden şeyler öncekiler gibi sisli puslu bir şekilde değilde, açık bir şekilde biz buradayız diye haykırıyorlar. Ve bugüne kadarda dünyasal hiçbir açıklama getirilemedi. Ufoları Venüs gezegenine ve meteorlara benzetmeye çalışanlar için ortaya bütün materyaller konuldu. Ancak şüpheciler bu kanıtlar üzerinde araştırma yapmayı reddettiler.Hem inanmıyorum hemde inanmak istemiyorum gibi bir sonuç çıkıyor ortaya.

Bütün bu delillere rağmen havada asılı kalan bir soru var. Neden Meksika?



ROSWELL OLAYI 




Roswell Olayı : Olay New Mexico’nun Roswell bölgesinde 1947 yılının 4 Temmuz saat 23:30 sıralarında cereyan eder. Bu tarihte William Mc. Brazel adlı bir çiftçinin arazisinde bir UFO yere çakılır. Brazel, UFO’dan etrafa dağılan parçaları görünce olayı yetkililer haber verme ihtiyacı hissediyor ve 5 Temmuz 1947 günü askeri yetkililer inceleme için bölgeye geliyorlar, bölgeyi de ziyaretçilere kapatarak uzay cismine ve içinde bulunduğu iddia edilen cesetlere el koyuyorlar.


Çiftçi Brazel, aynı gün arazisinde aynı cisme ait bir iki kalıntının daha olduğunu tespit eder. Brazel bulduğu o kalıntıları da alarak ertesi gün Roswell kentine gider ve yetkililer kendisinden o parçaları da teslim alırlar. Brazel’in bulduğu parçalarla ilgili yerel bir gazete de çıkan haber üzerine yetkililer olayı yalanlayarak, kalıntıların düşen bir meteoroloji balonuna ait olduğunu açıklarlar. Amerikan hükümeti olayı basından ve halktan gizlemeye kararlıydı. Ve cesetlerle birlikte UFO’dan geriye kalanları bir üsse taşıdılar. Yıllar sonra o zamanlar orduda görevli olan kameraman Jack Barnett, tüm çevreleri ayağa kaldıran açıklamasında, cesetlere otopsi yapıldığını ve kendisinin de bu olayı kare kare kamerayla tespit ettiğini açıkladı. Bu kayıt yaklaşık 90 dakikalık olup, belki de dünyanın en büyük sırlarını gizliyordu. Tabi ki bu film, hükümet politikası gereği yıllar boyu açığa çıkarılmadı, gizli tutuldu. Hatta bazı iddialara göre dönemin başkanı Truman da otopside hazır bulunmuştur.

Fakat kameraman Barnett o kadar da saf biri değildi ve filmin bir kopyasını da kendine çıkarmayı bilmişti. Daha sonra İngiliz gazeteci ve televizyon yapımcısı Ray Santilli yüklüce bir miktar karşılığında filmi satın aldı. Bundan sonra da dünya basınını ayağa kaldıran uzaylı varlık otopsisi yavaş yavaş dış dünyaya açılmaya başladı.


Eş Ruhlar İkiz Ruhlar

İKİZ RUHLAR - EŞ RUHLAR (by Solomae Sananda)


Tanrısal kaynağa geri yükselmekteyken hayatımıza giren pek çok eş ruh ile
karşılaşacağız. Bunlar aile üyeleri, samimi olduğumuz insanlar olabilir. Ya
da tam aksine anlaşamadığınız kişiler olabilirler. Her biri yüzleşmeniz
gereken bir parçanızı size göstereceklerdir. Her biri sizin
tanrısallığınızın yansımasıdır ve size genişleme ve büyüme imkanı
yaratacaklardır. Bazıları ömür boyu sizinle kalacaklar veya işleri bitince
gideceklerdir. Her eş ruh ruhsallık yolunda ruhunuzun yönünü tayin edici
etki yapacaktır.

Benzer titreşimdeki bir grup ruha ruhsal grup denir. Bunlar birlikte enkarne
olurlar ve aynı karmalar üstünde birlikte çalışırlar. Ruh grupları
birbiriyle karışabilir ve son çözümde tüm insanlık bir ruh grubudur. Aile
ruh grupları, kültürel gruplar ve ırklara, cinsiyetlere vs. dayalı gruplar
olabilir. Enkarnasyonunuzla ilgili her şey üyesi olduğunuz gruba göre
belirlenir.
Enkarnasyonlar boyu tekamül ederken ruh grubunun üyeleri, eş ruhlarla yer
değiştirmeye başlar ki her yeni gelenin titreşimi bir öncekinden daha çok
size benzeyecektir. Bu eş ruhların en sonuncusu kendi ruhunuzun bir parçası
olacak sonsuz barış ve neşeyi fiziki dünyaya getirecektir. Bu aidiyetin ve
güvenin derinden hissedildiği bir ilişki olacaktır. Bu sadece kişi kendi
içinde denge ve barışı kurduğunda gerçekleşecektir. Kişi pek çok karmik
dengesizliğini çözdükten sonra ancak enkarnasyonlarının sonuna doğru kendi
ruh parçası ile karşılaşır. Bu "her şeyi" içeren bir ilişkidir ; eş, en iyi
arkadaş, sevgili, en güvenilir dost, vs.
Çünkü enkarne olmuş iki ruh arasındaki en mükemmel dengelenme sonucu oluşur.




Ruhun son enkarnasyonunda kişi, ikiz ruhu ile karşılaşır. Bu kişinin kendi
içindeki kutupluluğu bütünlemesi, ortadan kaldırması için bir fırsattır.
Bütünlüğe dönüşe bir fırsat sağlamak üzere iki ruhsal enerji mıknatıs gibi
birbirine çekilecektir. Her ikiz ruh çifti ilk karşılaşmalarında bütüne
dönmeyi başaramayabilirler. Pek çok faktörün etkisinin yanı sıra kalan tüm
karmaların aşılması ve temizlenmesi gerekir. Aslında bu temizlik ve diğer
hususların başarılması tamamen, bütünlüklerine uyanmakta olan ikiz ruhların
mevcut enkarnasyonlarını feda edecek kadar tanrısallıklarına ulaşmayı
isteyip istemediklerine bağlıdır. Yapılan seçimlere bağlı olarak, ikiz
ruhlardan birisi büyümeye ve yolunda ilerlemeye devam ederken diğeri
buluştukları noktada kalabilir. Fiziki ortamda birlikte olsalar da olmasalar
da ikizlerden birinin büyümesi her zaman diğerinin tekamülünü
hızlandıracaktır.

Aşağıda ilişkilerin daha detaylı bir açıklaması verilmiştir.


İkiz ruhlar :

Fiziki bedenlerimizi almadan önce enerji boyutunda androjen (hem erkek hem
dişi) varlıklardık. Bütünlüğü ve dengeyi kendi içimizde deneyimliyorduk.
Fiziki boyuta maddeyi deneyimlemek üzere gelirken burada var olmak için
kutuplaşmaya ihtiyaç duyuldu. Bu bölünme bizim içsellik ve dışsallık
yönlerimizde de gerçekleşti. İçsel yönümüz dişi yarıyı ve dışsal yanımız
eril yarıyı oluşturdu. Fiziksele indiğimizde iki karşıt enerji olarak var
olduk, erkek ve dişi olarak. Diğer yarımız ikiz alevimiz ya da ikiz ruhumuz
olarak adlandırılır. İkiz ruhunuz sizinle benzer titreşime sahiptir, görünüş
olarak sadece madalyonun öbür yüzüdür.

İkiz ruhların karşılaşması çok nadiren gerçekleşir çünkü ancak fiziki
enkarnasyonlarının sonuna gelen ikiz ruhlar karşılaşırlar. Dünyanın artan
titreşimi her şeyi hızlandırmaktadır ve sonuç olarak şimdi eskiden hiç
olmadığı kadar çok ikiz ruh karşılaşmaktadır. Aynı zamanda kişinin ikiz
ruhuna Kundalini yükselişi esnasında rastlaması da mümkündür. Bu durumda,
ikiz ruhların karşılaşması kundalini enerjisini güçlendirecek ve erkek ve
dişi enerjilerin içsel olarak birleşmesi dışsal deneyim olarak yaşanacaktır.
Bu ikiz ruhların karşılaşmasının mutlaka kundalini yükselişi ile bağlantılı
olması anlamına gelmez. İkiz ruhların karşılaşması tanrısal bir karardır.
Her ruh yaşaması gerektiğinde yaşayacaktır. Eğer ikiz ruhunuzun ve sizin
fiziki ortamın yasakladığı bir şeyi enerji boyutunda yaşamanız gerekiyorsa,
Tanrı bir yolunu bulacak ve yaşanması gereken yaşanacaktır. İkiz ruhların
fiziki boyutta gerçekten karşılaşmalarından yıllar önce etherde
karşılaşmaları çok rastlanan bir olaydır.


Pek çok insan eş ruh ve ikiz ruhu birbirine karıştırır. İkiz ruhun
karşılaşması yarattığı çekim nedeniyle kuşku götürmez. Kişinin kalmış karmik
tortuları temizlenmek üzere, tam kutupsal karşıtı tarafından yaratılan büyük
enerji vakumu ile yüzeye çekilince vücutta hissedilen çok yoğun enerji akışı
nedeniyle hatırlama-tanıma çok kuvvetle meydana çıkacaktır. Kişi ikiz ruha
hayal edilenin ötesinde bir kuvvetle çekilir ki bu daha önce hissedilmiş
hiçbir çekime benzemez. İkiz ruhların karşılaşması somon balıklarının akıntı
yukarı yüzmelerine benzer bir içsel bilişi uyandırır; her şeye rağmen
mutlaka yapılması gereken bir yolculuktur. İkiz ruhların karşılaşmasından
doğan güç her ruhun kendi içindeki eril-dişil dengelenmesini başlatır; bu
ikiz ruhların karşılaştırılmalarındaki ana sebeptir.

İkiz ruhların karşılaşması için kullanılacak en hafif sözcük "Yoğun"dur. Söz
konusu olan filmlerdeki gibi bir romantizm değildir. Kişinin ikiz ruhu ile
karşılaşmasının kafalardaki "Sonsuza kadar mutlu yaşadılar" senaryosu ile
ilgisi yoktur. İkiz ruhların karşılaşmalarındaki ana sebep; yeniden androjen
(tam ve bütün) olmak üzere yükselirken içinizdeki karşıt kutupları enerji
olarak kaynaştırmaya yardımcı olmaktır.

İkiz ruh ilişkileri Evrendeki her şey ile aynı enerjik ritme sahiptir. Yani,
genişler ve büzülür. İlişki içinde bu cezbedilme ve geri püskürtülme (çekim
ve tiksinme) olarak deneyimlenir. Genellikle enerjiler kaynaşırken ikiz
ruhlar çok yoğun bir çekim hissederler daha sonra kaynaşan enerjileri tanır
ve dengelerken ise uzaklaşırlar. Bu ritim pek çok kere tekrarlanır ve her
defasında büyük ruhsal kargaşalara ve hasarlara yol açar.

İkiz ruhlar genellikle benzer fiziki özellikler taşırlar, iki tutkulu
aşıktan çok kardeşlere benzerler. Bağları çok derin ve fiziksel alemin
ötesindedir. İkiz ruhlar karşılaşarak enerjik bütünleşmelerini yaşamak üzere
enkarne olduklarında, karşıt kutuplaşmayı bütünleyebilmek için birbirlerine
karşıt enerjiyi yansıtabilmek üzere mutlaka erkek ve kadın olarak enkarne
olurlar. Aslında bu tüm kadın-erkek birlikteliklerinde böyledir ama ikiz
ruhların ilişkileri kıyaslanmayacak ölçüde yoğun yaşanır.

İkiz ruhların fiziksel ortamda birlikte olmalarını engelleyecek bir durum
olması çok yaygındır (Örneğin birisi evlidir). Bu zorluk kazara
yaratılmamıştır. İkiz ruh karşılaşması kişinin tüm enerji blokajlarının
kırılarak, kişinin bilincinde ilahi ve dünyevi olanın kaynaşmasına imkan
sağlamak niyetiyle olur. Sonuçta kendi içinde tamamlanmış, enerji düzeyinde
androjen (tam ve dengeli) kişi ortaya çıkacaktır. Bu sonuca giderken kişi
inanılmaz zorluklarla karşılaşır, yoğun ve acılı teslimiyetler yaşar ve her
bilgisi, inancı ve kalıbı sarsılır, yıkılır. Kaynağımıza dönüş; ne güçsüz
yürekler ne de dışsal sevinçler ve dünyevi mutluluklar arayanlar için
değildir.


Eğer ikiz ruhunuzla karşılaştıysanız veya karşılaştığınızı sanıyorsanız
unutmamanız gereken şudur; Tanrı sizi onunla dünyevi bir "Mutlu aşk
hikayesi" yaşamanız için karşılaştırmadı. Siz onunla; kendi içinizdeki
bütünlüğünüzü keşfederken içsel dengenizi kurmak ve sürdürmek için
karşılaştınız. Eğer ikiz ruhunuzla ilişkinizde veya diğer ilişkilerinizde
zorluk yaşıyorsanız acıları ve zorlukları kabul edip tanrıya teslim olmaya
devam edin. Gerçeğin ışığının içinizde parlaması için yardım isteyin, durumu
ruhsal tekamülünüz için ve kendinizi tanımak için bir fırsat olarak görün.
Her şey olması gerektiği zamanda , ilahi plana uygun olarak hallolacaktır.
Odağınızı tanrıdan ayırmayın.

Ruh ikizinizin sizde çok derin duygular ve sevgi uyandırması doğaldır,
ikiziniz sizin içinizde olduğunu bilmediğiniz noktalara dokunacak ve onları
harekete geçirecektir. Bu çok karmaşık ve acı dolu olabilir, özellikle eğer
ikiz ruh ilişkisine günün birinde "Mutlu aşk hikayesi"ne dönüşecek romantik
bir anlam yüklemek niyetindeyseniz. Öyle değildir. Basitçe açıklamak
gerekirse bu sadece tanrıya yürürken atılan bir diğer adımdır.



Eş ruhlar : 





İkiz ruhlar bölündükten sonra her bir ayrılmış parça kendisini enerji olarak
tamamlayacak başka bir ruhla eşleşir. Bu yeni ruh, ruh ikizleri gibi tam zıt
değildir, karşı cinsin kutupsallığına sahiptir ama benzer titreşimdedir.
Bunlar fiziksele gelen esas eş ruhlardır. Eş ruhlar birbirlerini dengelerler
ve birbirlerine eksik olan fiziksel deneyimleri getirirler. Eş ruhlar, ikiz
ruhlar gibi karşıt kutupların kaynaşması için katalizör olarak çalışmazlar
tam aksine sizin kendi enerjinizi dışarıdan dengeleyen ve dinginleştiren bir
oyun arkadaşıdırlar.

İşte bu, bizim insan gözüyle "Mutlu aşk hikayesi" tarifimize en çok uyan
ilişki modelidir. Kolayca kurulmuş, dışsal temellere dayanmayan derin bir
bağdır. Esas eş ruh çifti birbirini enerji olarak onurlandırır ve dengeler.
Birisi dünyevi ve dışa dönük iken diğeri daha içsel ve ruhsaldır.

Özet :

Tanrısallığımıza geri yükselirken, ondan uzaklaşırken yaratılmış yolu geri
yürürüz ve yolda pek çok formdaki benzer enerjiyi kendimize çekeriz. Geri
dönerken, nihai olarak ikiz ruhumuzla ve esas eş ruhumuzla karşılaşmadan
önce pek çok eş ruh (oyun arkadaşı) ile rastlaşırız. Her kişi sonunda ruhsal
büyümenin bir parçası olarak bu deneyimi yaşayacaktır.

Muhtelif seviyelerdeki eş ruhlarınızla deneyimleyerek bütüne doğru tekamül
ederken pek çok ilişkinin sona ermesi doğaldır. Bunlar arkadaşlar ve hatta
artık enerjisi uygun olmayan aile üyeleri olabilir. Tekamül etmiş bir ruhun
karakteristik özelliklerinden biri tüm ilişkilerinde barışı yaşıyor olması
ve bu barışa katkı sağlamayacak ruhlarla ilişkilerde yer almamasıdır. Bütün
ilişkiler, devam eden ruhsal büyüme esnasında, tanrıya odaklanmış ve sürekli
genişleyen teslimiyet içinde geçip giderler. Kişi sonuçta ruhsal (benzer
enerjili ruhlarla) ilişkilerde huzur bulur. İsa bu sebeple pek çok kereler
ruhsal ailenin fiziksel aileden daha önemli olduğunu vurgulamıştır.

Sizin bir kişiyi eş ruh ya da ruh ikizi diye etiketlendirmeniz önemli
değildir. Önemli olan, karşınıza çıkan her ilişkiyi, mümkün olan en yüksek
kapasitenizle sevme ve tanrıya adanma fırsatı olarak değerlendirmenizdir.
Dünyevi ilişkilere fazla odaklanarak yan yollara sapmayın. Arzu ettiğiniz
ilişki sadece siz kendi içinizde mutlu ve doygun olduğunuzda size
gelecektir. Bütün eş ruhlar ve ikiz ruhlar bir tek sebep için vardırlar ve o
tek sebep de her şeyin Bir olduğu, gerisinin illüzyon olduğunu size
öğretmektir. Bu Birlik realitesine tekamül ettiğinizde tüm ilişkileriniz
tanrının gerçek barış ve sevgisini yansıtacaktır.



22 Ocak 2012 Pazar

Paralel Evrenler

Paralel Evrenler

Alternatif Evrenler




Şu anda bu yazıyı okumasaydınız acaba geleceğiniz nasıl değişirdi? Ya da belki böyle bir gelecekle yaşayan başka bir siz daha varsınız. Belki de geleceğiniz şu anda yaşanıyor.

Paralel evrenin ne olduğu ya da nasıl olduğu tartışıladursun, hala daha bize ne ifade ettiği tam olarak belirlenemedi. Ayrı bir zaman mı? Yoksa ayrı bir mekân mı? Ne olabileceği ve bize ne ifade edebileceği hakkında bir fikir verilebilir belki.

Paralel Evrenler kavramı, bugün bilimsel terimlerle açıkça bir şekilde tartışılabilmektedir. Bilim adamları içinde bulunduğumuz evrenin varlığını bir takım neden-sonuç bağıntılarıyla açıklayabiliyorlar.
Aslında bu açıklama, üç boyutlu uzayın tümüyle onun yapısını oluşturan fizik nesnelerden ibaret olduğu esasına dayanır.

Versailles Sarayı Zaman Kayması (Time Slips)

Ağustos 1901'de Versailles Sarayı'nda gezmekte olan iki hanımefendi (Charlotte Moberley ve Eleanor Jourdian) birden kendilerini ilginç kıyafetler giyen insanların içinde buldular. Burası yine Versailles Saray'ıydı fakat daha Trianon yoktu sarayın bahçesinde. Gördükleri aslında 1780'lerden başka bir şey değildi. Bunu ancak bir kaç dakika sonra geri döndüklerinde anlayabildiler. Aynı şekilde Anna Emanuel de 1974'te buna benzer bir olay yaşadı ve bu olanlar bilimsel bir şekilde açıklanmaya çalışılmadı ta ki günümüze kadar.



Kuantum 

Kuantum teorisinin de belirttiği gibi her şey göründüğü gibi olmayabilir. En güzel örneği ise atomların aynı anda birden fazla yerde bulunmasıdır. Peki atomların böyle bir özelliği varsa neden atomlardan oluşan insanların da böyle bir özelliği olmasın? Buna göre değişik evrenlerde değişik gerçekler yaşanabiliyor demektir.

Alternatif Evrenler





Elimizde bu bilgiler varken bir kaç olası sonuca varabiliriz:

Aynı zamanda, değişik mekanlarda, aynı hayatlar yaşanıyor olabilir,

Ayrı bir mekanda, aynı hayatların değişik zamanları yaşanıyor olabilir.

İlk olasılıktan çıkarılabilecek bir sonuç şu olacaktır

eğer ayrı evrenlerde aynı hayat yaşanıyor ise kabiliyetlerimiz doğuştan gelen şeyler değil de aslında sürekli öğrendiğimiz ama öğrendiğimizin farkında olmadığımız şeylerdir. İlaveten fobiler aslında mantıksız korkular değil, bazı hatırlamadığımız tecrübelerimiz sonucu doğal tepkilerimizdir. Genel olarak bu olasılık aslında içgüdüyü tamamıyla açıklamaktadır.

İkinci olasılık ise bize daha cazip sonuçlar sunmaktadır

Eğer yaşadığımız ve yaşayacağımız her an başka bir evrende yaşanıyorsa, zamanda yolculuk anlam kazanmaktadır. Versailles Time Slip bu olasılığın en kuvvetli örneğidir. Tek yapılması gereken ise bu alternatif evrenlerle bağlantı kurmaktır.


Solucan Delikleri

Solucan delikleri (Einstein-Rosen-Podolsky köprüleri olarak da bilinir) Einstein'ın rölativite kanununun bir sonucudur. Evrenin katlanarak belli noktalarda kesiştiğini ve bu “boğaz”lardan geçişin mümkün olduğunu savunur. Kesin olmamakla beraber, bu delikler vasıtasıyla zaman ve mekanlar arası yolculuk mümkündür Einstein'a göre.

Bu yolculukların aslında genel tanımı evrenler arası yolculuktur. Nasıl olabildiği açıklanamamıştır fakat olasılık dahilinde olduğu bilinmektedir. Böyle bir yolculuğun sonucunda ne ile karşılaşılabileceği de bilinmemektedir fakat alternatif evrenler arası bağlantının en cazip görünen yöntemidir.



VERSAY'DA ZAMAN YOLCULUĞU İNGİLİZ 2 ÖĞRETMENİN YAŞADIKLARI



Versay´da Zaman Yolculuğu



 Dikkatli olun, özellikle tarihi yerleri gezerken, siz de iki ingiliz öğretmeni gibi bir zaman çukuruna düşebilir ve yüzlerce yıl öncesine geri dönebilirsiniz, ya da belki de inanılmaz bir geleceğe... petit trianon olayı literatürün en çarpıcı olaylarındandır...

paris´e gitmek sıradan bir olay değildir, zira karşınızda çağın simgesi beto-metalik bir megapol yoktur, yüzlerce yıllık bir uygarlığın ta kendisini cap-canlı yaşarsınız, sanki loş bir sokak arasından kraliçe´nin silahşörlerinden birisi birden önünüze çıkıverecektir veya gizemli bir kafenin buram buram anı kokan kuytu bir köşesinde insanlığı biçimlendirecek düşüncelere dalmış bir silüet hala oturmaktadır. ya da, galya güzelliğini simgeleyen bir kadın romalılar´dan nazilere kadar uzanan bir direnişin isyankar bakışlarını gizleyerek, şarap kadehinin ardından arkanızda duran bir hayaleti süzmektedir. kısacası paris, aynen delhi, istanbul, bağdat, dublin veya roma gibi bir gizem ve nostalji demetidir. işte gizem denen sözcük de, konumuzun ta kendisi. paris´e gidince hele ilk gidiyorsanız ve zamanınız varsa versailles sarayı´nı görmeniz gereklidir. inanılmaz bir ihtişamla, varakların aralarında hala saklı olan entrika kokularının asaletle buluştuğu yerdir orası. gezerken ister istemez, kılığınızın değiştiğini ve davranışlarınızın etkilendiğini hissedersiniz.






bir saray gezisinin başlangıcı



günümüzden 101 yıl evvel, 1901 yılının ağustos ayında sıcak bir öğle sonrasında iki orta yaşlı ingiliz öğretmeni tatillerini geçirmek için geldikleri paris´ de versaılles´a gitmeye hazırlanıyorlardı. miss anne moberley ve miss eleanor jourdain tarihe meraklıydılar, kente geldikleri andan beri fransa´nın simgesi olan saray´a gitmeye can atıyorlardı. ne moberley, ne de jourdain daha sonra saray´ı gezip, aynalar salonu´na geçerlerken birazdan yaşayacakları olay yüzünden tarihe geçeceklerini akıllarından bile geçirmiyorlardı. salonun açık pencerelerinden çiçekli bahçeler içindeki .....

DEVAMI İÇİN TIKLA



21 Ocak 2012 Cumartesi

Ölü bedenleri kullanan ve enkarne olan Dünya Dışı Varlıklar



Ölü bedenleri kullanan ve enkarne olan Dünya Dışı Varlıklar

Dünya dışı varlıkların aramıza karışmak istediklerinde farklı bir yola başvurdukları yönünde eğilimler var

Kısa süreli klinik ölümlerden yararlanan bazı "Dünya Dışı Türler" herhangi bir insanın ölüm anında ruh ve beden ilişkileri tamamiyle kopup beden tıbbi açıdan kesin olarak öldüğünde o bedene girip kişinin yeniden canlanmasını hayata dönmesini sağlıyorlar

Ünlü araştırmacı Brad Steiger "Star People" Yıldız İnsanları adlı eserinde bu konuyu incelemiş ona göre dış uzaydan gelen ziyaretçilerle insanlar arasında ruhsal bazı iletişimlerin kurulmasıda mümkün olabilmektedir

Steiger doğum yada enkarnasyon yoluyla dünyaya inen dünyada doğan ve bedenlenen uzaylıları sınıflandırmış ..
ona göre gelişim şu adımları izliyor...




Bu kişiler yeni bedende doğup daha önce hiçbir anıya sahip olmayan yeni bir beyinle yaşamaya başladıkları zaman başlangıçta özlerini hatırlamıyorlar geçmişteki tüm anıları ruhta gizli ancak ruhsal uyanmanın gerçekleşmesi için bazı şartlar gerekiyor Uzaysal kimliğini geride bırakıp dünyalı aileye dünya bedenine ve ortamına uyum sağlamaya çalışan ziyaretçi burada bazen büyük zorluklarla karşılaşabiliyorlar ..

Uyumsuzluk,yetişme çağında özellikle 13 ve 18 yaşları arasında bazı psikolojik problemler fobiler ruhsal ve doğa üstü konulara ilgi ,duyular dışı algıların çok gelişmiş biçimde kendini göstermesi telepati telekinezi şifa yeteneklerinin diğer kişilerden farklı ve baskın şekilde gerçekleşmesi vs.vs.

Dünyaya enkarne yoluyla gelen uzaylı insanların yaşam öyküleride birbirine çok benziyor Beş yaş civarında garip deneyimler yaşamaya başlıyor örneğin "Griler" tarafından sık sık ziyaret ediliyor

Bazen kendi geçirdikleri kaza sonucu ölümden dönüp ölüme yakın deneyimin beden dışına çıkmanın bu dünya ile farklı bir boyut arasında gidip gelmenin ne olduğunu öğreniyorlar "Griler" tarafından yapılan gece ziyaretleri ve diğer yanda yaşanan ölüme yakın deneyim kişide bilinç açılmasına veya ruhsal uyanmaya yardım ediyor

İngiliz ufo artaştırmacısı Jenny Randles farklı boyut ve gezegenlerden gelen ziyaretçilerin kendi misyonlarını gerçekleştirmek için burada bedenlendiklerini ve bir genetik program çerçevesinde melez ırkların üretildiğini açıklıyor

Jenny Randles toplumda aramıza karışıp bizlerden gibi rahatça hareket edip dolaşan iş yerlerinde çalışan uzaylıların varlığına inanıyor...


En Eskisinden En Yenisine Tüm Dinsel Meinlerde UFO

EN ESKİSİNDEN EN YENİSİNE KADAR TÜM DİNSEL METİNLERLERDE HEP AYNI ŞEYDEN BAHSEDİLİYOR UFO'LAR



Birbirlerinden uzak bütünüyle farklı topluluklarda benzer mitoslara, destanlara, inançlara ve ayrıntılara rastlıyoruz. Çok eski ve unutulan bir çağda, bu olaylar zinciri çeşitli toplumları etkilemiş; inançlarına, mitoslarına, kutsal kitaplarına geçmiştir.
Kanada Kızılderilileri'nin folklorunda sık sık yinelenen bir inanç vardır

"Yeryüzünde yaşayan insanlar önceden başka gezegenlerde yaşarlardı. Bütün însanlar, uzak gezegenlerden gelen hakın torunlarıdır"

Kraliçe Charlotte Adası sakinleri "ateş" saçan dairelerle yıldızlardan inen "Yüce Bİlgeler"den Navajoslar da uzaydan gelen, uzun süre yeryüzünde kalan, sonradan uzak dünyalara dönen varlıklardan sözederler.

Eski İnka geleneklerine göre. "Orjana", Venüs Gezegeni'n den gelmedir. Bu Tanrıça 70 çocuk doğurup, yeni bir ırk meydana getiriyor. Sonra geldiği gezegene geri dönüyor. Aynı şekilde "Viraşoka" da uzaydan gelen bir Tanrı’dır

Mayalaı'n efsanelerinde "Quetzalcoatl” olarak geçen ve Ona Amerika yerlilerine tarım, gökbilimi, mimarlık ve spiritüel konularda dersler verdiği söylenilen varlığın kökeni de hiç bir zaman anlışalamamıştır

Bu varlığın geldiği gibi yine gökyüzüııe doğru kanatlı bir gemiyle gittiğinden sözedilir. Bu uygarlık elçisi, Orta Amerika Kültürü üzerinde öyle silinmez izler bırakmıştır ki. Meksika'da adı hala saygıyla anılır.





YAKIN ZAMANDA KÖRFEZDE BULUNAN BALIK OLAYI İLE İLGİLİ GEÇMİŞTEN GELEN İLGİNÇ BİR HİKAYE 


Sümer Uygarlığı doğduğu sıralarda İran Körfezi yakınlarında son derece garip bir varlığın ortaya çıktığından sözedilir. Bu varlık kocaman bir balığı andırıyordu. Ya da o devirde bu varlığı öyle tanımladılar...

Balığa benziyordu ama ayakları ve yüzü insan gibiydi. Denizden çıkıp gelen bu varlık Mezopotamya'nın ilkel toplumuna onlanrın dilleriyle hitap etli. Onlara buğday ekmesini, akıllarından geçenleri yazmalarını, sayı saymalarını, kentler kurarak bunları yönetmek için kurallar meydana getirmelerini ve gökteki yıldızları gözlemlemelerini öğretti.

"Oannes" adıyla anılan ve "Balık- Tanrı " olarak nitelendirilen bu varlık, üstün bir öğretmen olsa gerek... Çünkü Dicle - Fırat Bölgesi dünyanın en ileri uygarlıklarından birini doğurarak, üstün yetenekli matematikçiler ve gökbilimciler yetiştirdi. "Oannes" ile ilgili aynnlılı araştırmalar yapan Andrew Tohomas "We Are Not The First" adlı kitabında konuyla ilgili şunları söylüyor:

"Oannes. uzay gemisiyle önce denize inip, sonra karaya çıkan, uzay giyisileri içinde balığa benzeyen bir kozmonot muydu?..."

Meksika kaynaklan 2000 yıl önce Alban Dağı'nda yerleşen ve günümüze dev heykeller bırakan geçmişleri bulunmayan “Olmekler” den söz eder. Genellikle destanlara göre. gökyüzünden gelen bu uygarlık yaratıcıları işlerini tamamladıkları sonra iz bırakmadan ortadan kaybolmuşlardır.

Mısır kökenli kaynaklarda "Dünya Dışı Astronotlar" sorunu daha belirgin olarak karşımıza çıkmakladır. Menfiste Firavunu ziyaret eden "Tanrı Ptah". uçan bir gemi kullanırdı. "Güneş Tanrısı RA" için. eski bir yazıt "Yıldızlarla Ay arasında dolaşırsın... Gökyüzü ile yeryüzü arasında Aton’un gemisini yönetirsin der

Yakutların cenazelerinde okunan bir dua da:

"Işıldayan arabalarıyla yıldızlardan inen ruhlar "dan sözedilir.

Yine aynı şekilde çok eski bir geçmişle Nil Ülkesi'ne üstün bir varlığın geldiği ve oradaki insanlara uygarlık aşıladığı Mısır'da hala söylenir.

En eskisinden en yenisine kadar tüm dinsel metinlere bugünkü bilgilerimiz. ışığı altında bir göz atacak olursak. Uzaylılara ve Uçandaireler'e göndermeler yapıldığı hatta bazı metinlerde açıkça bundan sözedildiği görülür.

Dünya'nın bilinen en eski dinsel kayalarından biri olan Mayalar'ın kutsal kitabı Popol Vuh'da; ilk insanların her şeyi bildikleri, gök kubbesi ile yeryüzünün her köşesini inceleyebildikleri yazılıdır.

Tibet'in kutsal kitapları olarak bilinen Kandshur ve Tandshur ile Hintliler’in Mahabarala Destanı'nın Ramayana Bölümü'nde

"Vimana" adı verilen daire biçiminde olan uzay araçları uzun uzun anlatılır. Bu kitaplarda, "Tanrılar"ın, içi görünen (saydam.) kürelerde oturdukları, bazı uçan gemilerin 1000 kadar yolcu taşıdıkları anlatılır. Bu konuda Mysore'deki "Uluslararası Sanskrit Araştırmaları Akademislerinin görüşü şöyledir:

"Sanskritçe'den çevirdiğimiz el yazmaları, havada, karada, denizde, gezegenden gezegene yolculuk edebilecek Özellikte son derece gelişmiş gemilerin çeşitlerini açıklıyor. Bu yazıt lara göre bunlar havada hareketsiz durabiliyorlar.

Hatta görünmez hala gelebiliyor ve çok uzaktaki düşman araçlarını sezebilecek güçte cihazlara sahip bulunuyorlardı."




YAKIN TARİH


Yakın tarihimize doğru baktığımızda da sonuç değişmiyor. Tüm belgeler uzaydan gelenlerin izleriyle dolu...

Romalı Tarihçi Livy Constantine 'in ordularına bir defasında bütün askerler tarafından görülen ve kendilerine yol göstermiş olan dairesel, parlak, sanki alev alev yanan gümüş renkli disklerden sözeder...

Jacques Vallee'nin "Pasport to Mıgonia" isimli eserinde ilk resmi UFO Araştırma heyetini kurduran bir Japon Generali’nden sözedilir. UFOlar'la ilgili ilk askeri ve resmi araştırmayı bu heyet yapmıştır.

GENERAL YORİTSUME OLAYI


Tarih 24 Eylül 1235... Zamanımızdan yaklaşık sekiz yüzyıl önce General Yoritsume ordusuyla birlikle konaklamıştı... İşte o gece yarısından sabaha kadar gökyüzünde ilgine bazı gelişmelere tanık oldular Gökyüzünde bir anda Ortaya çıkan esrarengiz ışıklar; güney - batı yönünde sağa sola ve dairesel hareketler yaparak dolaşmaya başladılar. General Yoritsume ve ordudaki herkes bu garip ışıkları sabaha kadar izlediler... General Yoritsume. olayla ilgili olarak o günün şartları içinde tam bilimsel bir araştırma yapılmasını emretti. Bunun üzerine orduda üst rütbeli subayların denetiminde bir araştırma başlatıldı ve çok geçmeden de bir rapor hazırlanarak General Yoritsume'ye sunuldu...

RAPORDA ŞÖYLE DENİLİYORDU 


Generalim, tanık olunan olay, tamamen doğal bir hadisedir. Kuvvetli bir rüzgar yıldızlan yerinden oynatmıştır."

 Bu rapor bize çok komik gelmesin. UFOlar ile ilgili en azından hu kadar komik raporlar, daha Sonraları ABD Hava Kuvvetlerinin ağzından da verilmiştir. Kuşkusuz yurdumuzda da gözlemlenen UFOlar'a "Venüs gezegenidir" yakıştırmalarını da unutmamak gerekir...



Mavi Balina " Ölüm Şarkısı" Dünya'yı 2012 Hakkında Uyarıyor

Mavi Balina " Ölüm Şarkısı" Dünya'yı 2012 Hakkında Uyarıyor


Sorcha Faal,
7 Aralık 2009


Kremlin’de dolaşan Rus uzak Doğu Chukchi Yarımadasından gelen çok ilginç bir FSB raporu, Sibirya Yupik insanlarının kabile şaman büyüklerinin 30 Haziran 1908 Tunguska patlamasından bu yana ilk kez en kutsal meclislerinde toplandıklarını belirtiyor. Tunguska patlaması İkinci Dünya Savaşında ABD’nin Japonya’ya attığı atom bombalarından 1,000 kat güçlüydü ve o zaman bu Arktik (kuzey kutbu) insanları uyarı yapmıştı. Bu insan ırkının modern tarihinde ilk kez doğa yerine bilime ibadet ederek “tam” yıkım yoluna kendisini yerleştirmesinin işaretiydi.





Yupik şaman konseyinin Haziran 1908 uyarısını, Osmanlı İmparatorluğu’nun ölümünü başlatan Temmuz 1908 Genç (Jön) Türk Devriminin izlemesini ve sonra Ekim 1908 Bosna Krizinin izlemesini not etmek ilginçtir, Bosna Krizinde Bulgaristan bağımsızlığını bildirdi ve Avusturya – Macaristan İmparatorluğu Bosna – Hersek’i topraklarına kattığını bildirdi. Bu iki olay yaklaşık 15 milyon insanın öldüğü Birinci Dünya Savaşını başlattı.

Bu en son Yupik şaman konseyi uyarısı, insanlık yüzyılın derslerini öğrenmekte başarısız olduğundan Dünyamızın şu anda 1908’de olduğundan çok daha fazla tehlikede olduğunu ifade ediyor. “Dünyamızın Koruyucuları” olan Mavi Balinaların şimdi tüm insanlara her şeyin sonuna hazırlanmaları için bir ‘duyuru’ olarak “Ölüm Şarkısı” söylemesi, bu Arktik (kuzey kutbu) insanlarının söylediği şeyin kanıtı oluyor.

Yupik şamanların sözünü ettiği Mavi Balinaların “Ölüm Şarkısı’ Batılı Bilim insanlarını şaşkına çevirdi, onlar da şimdi Dünyamızın bildiği bu en büyük hayvanların gerçekten kayıtlı tarihte ilk kez tüm gezegenimizde ‘şarkılarını’ gizemli bir şekilde değiştirmeye başladıklarını bildiriyorlar. Cascadia Research Collective’de mavi balina uzmanı olan John Calombokidis bunun ‘çok enteresan bir bulgu’ olduğunu not ediyor.

Yupik şamanlar 2002’de Rusya, Yanrakynnot’taki toplantıları sırasında Gezegenimizin Kuzey Kutbu Bölgelerinde gerçekleşen ‘garip işaretleri/belirtiler’i incelediklerinde, ‘Büyük Sona Eriş Zamanının’ tekrar hepimizin önüne çıkmasına sadece on yıl kaldığı uyarısını yaptılar.

Yupik şamanların 2012’nin ‘bitiş zamanı’ olduğu uyarısı hafife alınmamalı, 2012 yılında zamanın sona ereceğini öngören Maya Takvimi ile aynı fikirdedir. Şimdi yeni araştırma bu kadim Maya insanlarının,Yupik ve diğer Kuzey kutbu insanları ile paylaştıkları Na – Dene dili vasıtasıyla bağlantılı olduklarını gösteriyor.

Birçok batılı bilim adamı Amerika’daki insanların Bering Boğazını geçerek Asya’dan geldiklerini teorize ederken, Rus bilim adamları ve Kuzey kutbu insanlarının kendileri bunun tersinin doğru olduğunu ve Dünyamızın son “ters dönmesinden” sonra hayatta kalan insanların Amerika kıtalarından Dünya’nın geri kalanına yayıldıklarını ifade ediyorlar.


Ayrıca Dünya hükümetlerinin 2012’nin önemini reddederken, 2012 için hazırlıklarına devam etmeleri de ilginç, Dünyamızın tüm tohumlarının örneklerini sakladıkları Norveç’in Arktic Spitsbergen adasındaki Svalbard Global Seed Vault (Kıyamet Mahzeni de deniyor) bu hazırlıklara dahil, ayrıca ABD başkanı Obama son zamanlarda Irak ve Afganistan’daki ABD askeri güçlerinin 2011’de eve dönmeye başlayacaklarını ifade etti.

Daha da ilginç olanı, Dünyamızın Mavi Balinalarının ‘şarkısının’ değişmesine, onların zaman frekansındaki değişimin de dahil olmasıdır. Bu zaman frekansı değişimi ünlü bilim adamı Dr. José Argüelles tarafından öngörüldü. 2002’de yazdığı kitabı Zaman ve İnsan Teknolojisi’nde kısmen Maya takvimi matematiğinin nasıl fonksiyon gördüğü yorumlarıyla tasarlanan “Zamanın Yasası” adını verdiği kavramı tasarlıyor ve geliştiriyor.

Bu kuramsal taslakta, Argüelles iki zamanlama frekansını kapsayan “temel bir yasa”yı belirlediğini iddia ediyor: birine “12:60 frekansı” ile “mekanize zaman” adını veriyor, diğeri “Mayalar tarafından şifrelenen “doğal zaman”, bunun frekansı 13:20”.

Argüelles’e göre, “kaidesiz 12 – aylık [Gregorian] takvimi ve suni, mekanize 60 – dakikalık saat” insanın faaliyetlerini suni olarak düzenleyen bir yapıdır ve doğal “senkronik düzene” uyum sağlamaz. Gregorian takviminin terk edilmesini ve “insan ırkının zihnini tekrar düzeltebilmesi için, mükemmel uyumlu takviminin uyarlanmasıyla insan ırkının rotasına geri dönmesi” için, yerine Argüelles'in 13 – aylık takviminin getirilmesini önerir.

Ayrıca Mavi Balinalar insanlığı uyarmak için ‘Ölüm Şarkısını’ söylemeye başladıktan bu yana, Maya takvimi ile ilişkili olan ekin çemberlerinin sayısı tüm dünyada artmaktadır.




Arkturuslular Ve Ekin Çemberleri

Arkturuslular Ve Ekin Çemberleri



Arkturuslular Frekans üstatlarıdır. Holografik piktogramları Ekin Çemberi oluşumlarına dönüştürürler. Dünyanın anahtar noktalarında, gezegenin enerjisini beslemek için dünyanın ızgarasında Geometri belirir.

Arkturuslular çok – boyutlu Varlıklardır. En Yüksek Olan’ın hizmetkarları olarak paralel bir realitede yaşarlar. Onlar, Yardımsever Ultra Dünya Varlıklarından biridir. O boyutta Çember Yapanlar olarak adlandırılan Varlık ekibidirler. Lütfen bu fenomenin çok – boyutlu olduğunu ve bu ekibin bir çok paralel realitelerde bir çok veçheleri olduğunu hatırlayın. Çemberlerin çoğunluğunun ortaya çıktığı kutsal toprakta enerji matrisini hazırlayan hem İnsanlar ve Druidler, hem Keltler ve Masonlar unsurlardır (elemanlardır).

Bu ekip Frekans üstadı olan Varlıklardan oluşur ve Ekin Çemberlerinin holografik mavi kopyalarını depolayan holografik odalar (daireler) ile çalışırlar. Gezegenimize getirdikleri imajlar Ana Geminin holografik odalarında depolanan orijinal hologramların tamamen aynısıdır.


15 Ocak 2012 Pazar

Paleotik Ufo Resimleri

PALEOTİK UFO RESİMLERİ




Dünya Dışı ziyaretlerle ilgili saptanabilen kayıtların en eskileri, M.Ö. 45.000,lere kadar inmektedir...
Çin'in Hunan Eyaleti'nde granit üzerine oyulmuş figürlerde, silindir biçimli objelerin üzerinde büyük insan gövdeleri (kolsuz bacaksız olarak) görülmektedir.

Belki bunlardan daha da ilginç mağara resimleri Kro-Mag- non atalarımız taralından. Fransa ve Ispanya’daki mağaralara çizilmiş olanlarıdır. Franco-Cantabıian Mağaraları olarak bilinen bu bölgedeki mağaralarda saptanmış olan o zamanın hayvanlarına (bizon, at. geyik, mamut) ait resimler 15.000 yıl öncesinin gözlemlerini yansıtmaktadır.

Sayıları 2.000 kadar olan bu hayvan resimlerinin yanlarında ziyaretçilerin hayretle gördükleri başka şekiller de vardır. UFOlan'ı andıran bu şekillerin ne olduğu ve niçin çizildikleri klasik bilimsel anlayış için hala bir soru işaretidir... Klasik arkeoloji bunlara hala bir açıklama getirebilmiş değildir. Ancak bu konuda araştırmalarıyla tanınmış Prof. Andre Leoroi Gourhan ve daha birçok çağdaş bili- madamı ise, bu şekilleri çizen insanların, gördüklerini resmettiklerine dair hiç bir kuşkularının olmadıklarını belirtmektedirler.

Onbinlerce yıl öncesindeki o insanların gördükleri bu garip yuvarlak şekiller ne olabilir acaba?...






M.Ö. 30.000 - M.Ö. 10.000 yılları arasında, bugünkü Fransa ile İspanya toprakları, "Paleolitik" ya da "Eski Taş Devri" diye isimlendirilen çağlarda, o zamana göre oldukça ileri bir toplumun elinde bulunmaktaydı. Yukarıda belirtilen tarihler arasında bu topraklar üzerinde yaklaşık 700-800 insan nesli geçmiş, fakat taşlar üzerinde bıraktıkları izler bütün etkileyici tesiriyle günümüze kadar gelmiş durumdadır. 




Bu bölgede birbirlerine son derece benzer resimlerle dolu 15 mağara saptanmıştır. Mağaralar 1-Vezere Bölgesi, 2. Cantabri- Vezere, Cantabrian ve Ariege Bölgelerinde bulunmaktadır.

Pair Non-Pair: Tavanları yer yer çökük 20 m uzunluğunda bir mağaradır. Buradaki UFO şekilleri girişin sağında bazı mamut ve dağ keçisi resimleriyle birlikte bulunmaktadır. Bu şekiller toplam 9 adettir. Pair Non-Pair mağarasının kullanıldığı tarih kesin olarak bilinmiyor. Fakat bu mağarada Aurignaci- an ve Solutrean dönemlerinin izlerine de rastlandığından, tarih olarak M.Ö. 30.000 ya da M.Ö. 20.000 tarihleri verilebilir.

Villars: Fransa’nın Dordogne bölgesinde yer alan bu ma- ğarada da benzer şekiller vardır. 1958 yılında keşfedilmiştir.

Pech Merle: Fransa’nın Lot bölgesinde yer alır. 2 km uzunluğunda tam bir labirent gibidir

Aşağıda görülen şekil, bu mağaranın en dikkat çekici çizimlerinden biridir.Orjinal duvar resminde sözkonusu obje, yaralı ya da ölü olduğu tahmin edilen insanın başı üzerinde uçarken gösterilmiştir. Her iki şekil de kırmızı renklerde çizilmiştir. 




Caugnac: Peach Merle Mağarasfnın 40 km uzağında bulunmaktadır. Benzer şekiller bu mağaranın da duvarlarına çizilmiş durumdadır. Bu mağaranın bir başka özelliği de, Jean Mazet tarafından Parapsişik bir yöntem olan "Rudyestezi Sar kaçı" ile bulunmuş olmasıdır.

Altamira: İspanya nın Santillana bölgesinde yer alır. 200 m uzunluğunda (S) biçiminde bir mağaradır. Franco - Cantabrian Mağaraları'nın en ünlülerinden biridir. Bu mağaradaki UFO şekilleri gruplar halinde çizilmiş olmalarıyla dikkatleri çeker. Hayvan resimleri duvarlarda bulunmasına karşılık, UFO şekilleri mağaranın tavanını süslemektedir. Mağarının M.O.10.000 ila M.Ö. 12.000 yılları arasında kulanıldığı tahmin edilmektedir




Niaux:Fransa’nınAıiege bölgesinde yer alır. Bu mağaranın, Yuıtdışında Üniversitelerde kürsüleri bulunan Ufoloji öğrencileri için özel bir önemi vardır.Çünkü bu mağaradaki UFO resimleri günümüzde çizilen UFO resimleriyle aynıdır. Yanda görülen .UFO çizimlerinc bu mağarada oldukça bol olarak rastlamak mümkündür. UFO'nun açıkça hareket ettiğinin gösterilmiş olması da son derece önemlidir. Çünkü bu tür hareketli UFO çi- zimlerine sadece Niax Mağarası’nda rastlanmıştır. Mağara’nın kullanılma tarihi yaklaşık M.Ö. 12.000’dir.


NİAUX
Bu uçaklar kime ait?...

Amerikan hükümeti 1969’da 500.000 dolar harcayarak Dr. E. Condon’un başkanlığını yaptığı komiteye; UFOlar’ın meteoroloji balonları, uçaklar ya da çeşitli gök cisimleri olduğunu kanıtlatmıştı. Bu -sözde bilimsel- raporu gözönüne alırsak, yukarıda kısaca anlatmaya çalıştığımız mağara duvarlarındaki şekiller de; o zamanlar (yani bundan yaklaşık 30.000 - 10.000 yıl önce) Dünyamız’ın atmosferinde dolaşan meteoroloji balonları!, uçaklar!, ya da çeşitli gök cisimlerinin resimleriydi!...

Amerikan hükümetinin baskısıyla hazırlatılan Condon’un sözde bilimsel raporunu bir an için doğru olarak kabul edelim... Peki 30.000 yıl öncelerine kadar uzanan, şimdiki Fransa ile İspanya topraklarının bulunduğu bölgelerde dolaşan uçaklar ya da meteoroloji balonları kimlerindi?... Dünyalılar’ın mı? Dünya Dışılılar’ın mı?... (*)


Brezilya'daki Mağara'daTaş Devri UFO Resimleri’nden zamanımıza biraz daha yakın olanlarına Brezilya’daki Minas Gerais Kenti’nin Varzelan- dia kasabasında rastlanmıştır. Kimyager Hemani Ebecken tarafından ortaya çıkartılan mağara resimlerinin; daha sonra yerinde araştırma yapan Dr. Buhler tarafından 8-12.000 yıl öncelerine ait oldukları açıklanmıştır. Altı parça olan bu resimler Güneş, Ay, puro biçimli bir UFO ve iki adet Uçandaire’den oluşmaktadır.

10.000 yıl Önceki Astronot...

Mexico City’nin 60 mil kadar kuzeyinde bulunan Tula (Tollan ve Teollan) heykelleri, Çin'in Hunan Kenti'nde bulunan Yıllık astronot heykelleri kadar eski değilse bile, en az onlar kadar ilginçtir. Heykeller üzerinde araştırma yapan Gerardo Levet bu konuda şunları söylemektedir:

“...Sözkonusu yapıtlar re heykeller 10.000 yıl önce bölge ye gelen Atlantlılar' m (Atlantislilerin) eserleridir. Heykeller zamanimiz teknolojisinden çok ileri düzeylere ulaşmış bulunan Atlantalıların 4 metrelik der heykellerine cok benzemektedirler.





O teknolojiyle onlar, 4Dünya Dışı Uygarlıklar'la daha o za manlar bağlantı halinde bulunmaktaydılar...”

Gerardo Levct, Tula Heykelleri'nin özelliklerini ise maddeler halinde şöyle sıralamaktadır:

1. Ya bir Atlantlı, ya da Dünya - Dışı bir astronotun heykelidir.

2.Başlık aynı zamanda güneş enerjisiyle çalışan ve enerji üretmeye yarayan foto-elektrik hücrelerinden oluşmuş bir ci- ha/dır: a) Haberleşme ve korunmak için enerji sağlamaya yarayan hexogonal hücreler, b) Başlığın iisi kısmındaki tablet şeklindeki hücreler çalışırken kullanılan ve cihazlara enerji sağlayan hücre kısmı, e) Uzun kulaklar, dahili ve harici haberleşmede kullaılan kulaklık cihazaları, d) Saçlara benzemektedir.

3.Göğüsteki ‘kelebek' görünüşlü kısım enerjisini başlıktan alan yüksek frekanslı elektrik alanı yayınlayan bir cihazdır, (e)

4.Sağ elindeki cihaz (f) muhtemelen enerjisini başlıktan alan bir tür korunma veya taş kesmek ya da eritmekte kullanılan bir lazer silahı ya da aracıdır.

5.Heykelin pantolonu (g) ise, günümüzdeki astronotların giyisilerinc büyük bir benzerlik göstermektedir.

6.Heykelin sırtındaki disk (h) yine korunma ya da astronotun yaşamsal faalietleriylc ilgili elektronik bir cihaz olabilir.

7.Sağ elindeki cihaz. (ı) astronotun, içinde tabletler halinde konsantre edilmiş özel yiyeceklerini taşıdığı erzak çantası ya da çeşitli eşyalarını taşıdığı bir çanta olabilir.

Palenque Taşı





15 Haziran 1952 günü Yukatan'da Palenque Kalıntıla- rı'nda araştırmalar yapan Arkeolog Ruz Lhuiller ve arkadaşları gizli bir mezar buldular. 1.70 boyunda bir iskeleti saklayan bumezar 3.80 m uzunluğunda, 2.20 m genişliğinde ve 25 cm kalınlığında oymalı bir taşla örülmüştü. Taşta gizemli bir aracın içinde bir insan görünüyordu. Bu aracın alt kısmından ateş fışkırıyor ve aracın içi birçok aletlerle doluydu.

Palenque taşı ile ilgili ayrıntılı bir araştırma yapan “Bilinmeyen Uygarlık Unsurlarını Araştırma ve İnceleme Merkezi'nden Guy Tarade ve Andre Millou mezar taşındaki oymayı şöyle açıklamışlardı:

Taşın ortasında görünen 'pi lot’ adını verdiğimiz kişi bir miğfer giymiş ve aracın ön kısmı na doğru bakmaktadır. İki eli kaldıraçların üstünde. Sağ eliyle Citroen arabalannkine benzer bir vites kolunu tutmaktadır. Başı bir desteğe dayanmakta ve burun deliklerine bir soluk al ma aygıtı yerleştirilmiş durumdadır. Füzeleri andıran araç, güneş enerjisini kullanan bir uzay gemisi duygusunu vermekte dir. Aracın ön tarafında Mayalar’ın simgesel işaretlerinden ‘Uçan Tanrı'yı ifade eden bir papağan görülmektedir. Füzenin arka kısmında 10 akiimiilütör yerleştirilmiş. Bunlardan başka, enerji çekmeye yarayan düzenlemeler de görülmektedir. Önde dört bölümlü bir motor, arka kısmında da ateş fışkıran bir bo rüya bağlanmış bölümler var."

Bu satırlar Pelenque Taşı’nı değerlendiren bilimsel rapordan alınmıştır.

Merihli Tanrı...





Zamanımıza daha yakın yıllara doğru Büyük Sahra’nın kuzey bölümünde çok ilginç kaya resimleri ortaya çıkartıldı... • Bu resimlerde dalgıç ya da uzay giyisileri giymiş ağızları olmayan iri insanlar görülmektedir. 6 m büyüklüğündeki hu duvar resiminc araştırmacılar “Merihli" adını vermişlerdir.
Bazı bilim adamları hu resimlerdeki gi- yisilerin kum fırtınalarından korunmaya yarayan tulumlar olduğunu ileri sürdüler ama resimlerin 9.000 yıllık olmaları hu tezi çürütüyor. Çünkü şimdi çöl olan o yerler, 9.000 yıl önce yemyeşil hitkilerle kaplı verimli alanlardı...



Yıldızlardan Gelen Tanrılar -  Selman Gerçeksever

Nazi Karargahında Tibetli Rahipler

NAZİ KARARGAHINDA TİBETLİ RAHİPLERİN İŞİ NEYDİ ?




II. Dünya Savaşı sonlarına doğru yıkılan Nazi Karargahı'na girildiğinde, hiç akıllara gelmeyen bir şeyle karşılaşılmıştı. Yıkıntılar arasında 12 Tibetli rahibin cesedi bulunuyordu. Bu duruma o yıllarda hiç bir anlam verilememişti. Aslında savaş atmosferi içinde bunu hiç kimsenin düşünecek hali de yoktu...
Savaş bitip de her şey normale dönmeye başladıktan sonra bu durum birçok kimsenin merakını çekmeye başladı:
Nazi Karargahı'nda 12 Tibetli rahibin işi neydi?
Bu soru uzun bir süre zihinleri meşgul etti. Naziler ile Tibetli rahiplerin ne gibi bir birlikteliği olabilirdi ki? İşte bu mesele inceden inceye araştırılmaya başlandı. Ortaya çıkan sonuçlar bir hayli düşündürücüydü:
Naziler Şambala ile irtibattaydılar!...
Her şey Thule efsanesiyle başlıyordu... Thule efsanesinin kökeni ise kayıp bir uygurlığa dayanmaktaydı. Bu da Na- zizm'in temelini oluşturuyordu. Bu efsane etrafında birleşen bir grup, Thule adında gizli bir tarikat kurdular. Nazi Parti- si'nin yedi kurucusundan biri olan Dietrich Eckardt, Thule tarikatının temel felsefesini şöyle açıklıyordu: ii:

• "Thule'nin tüm sırları, eski kayıp bir uygarlığa dayanır, insanoğlu ile "dış zekalar" arasında bulunan bazı aracı varlıklar, bu sırlara erenlere büyük bir güç kaynağı oluşturmaktadır. Bu güç kaynağı Almanya'yı dünyaya egemen kılacaktır. Yine bu güç kaynağı, geleceğin üstün insanının ortaya çıkmasını ve insan türünün değişimini sağlayacaktır."

İşte bu sözler özetle Nazizm'in de temelini oluşturmaktaydı...



"Gizli Thule Tarikatı"nm üyeleri arasında Rudolf Hess,Kari Haushoffer, Alfred Rosenberg ve Adolf Hitler gibi önde gelen isimler bulunmaktaydı.

Nazi Partisi'nin kurucu üyelerinden ve Thule Tarikatı'nın önde gelen isimlerinden Kari Haushofer'm, bir takım normal ötesi yeteneklere sahip olduğu bilinmekteydi. Örneğin ileri düzeyde geleceği bilme yeteneği vardı. Olacakları daha olmadan önce haber verebiliyordu. Düşmanın saldıracağı saati, top mermilerin düşeceği noktaları önceden çevresindekilere söyleyebiliyordu. Dahası, hakkında hiç bir şey bilmediği ülkelerdeki siyasal gelişmeleri de önceden tahmin edebiliyordu.

Buna benzer şekilde, Hitler'in de garip yeteneklere sahip olduğu tespit edildi. ABD Başkanı Franklin Roosevelt'in 1945 yılında öleceğini çok daha önceden çevresindekilere söylemiş olması onun bu garip yeteneklerine verlebilecek örneklerden sadece birisidir. Daha sonraları, Hitler'in majik çalışmalar gerçekleştirdiği de ortaya çıkacaktı... Bunlardan en belirgin olanı radyodan yaptığı konuşmalarda, "ses majisi" denilen majik bir yöntemi kullanmasıydı. Bu yöntem büyük kitlelerin etki altına alınmasında büyük bir fonksiyon görmüştür.
Bunun ortaya çıkmasından sonra, A.B.D.'de Hitler'in radyo konuşmaları araştırma amacıyla, CD’lere kopya edilerek satışa sunulmuştu.

Araştırmalar ilerledikçe ortaya bir başka gerçek daha çıktı.

Nazi Partisi Kurucu üyeleri'nden Kari Haushoffer'ın Hindistan, Japonya ve Tibet'e giderek oralarda uzun bir süre gizli çalışmalarda bulunduğu tespit edildi. Esrarengiz bir eğitimden geçtiği de, kayıtlar arasındaki bilgilerde dikkat çekiyordu. Tibet'te esrarengiz bir takım insanlarla gizli toplantılar yaptığı raporlarda belirtildi. Bu kişilerin kim olduğu hiç bir zaman öğrenilemedi.

işin bir başka ilginç noktası da Naziler'in bayraklarında kullanmış oldukları semboldü.






Bu şekil öyle rastgele seçilmiş bir sembol değildi. Gamalı haç insanlığın kullanmış olduğu en eski sembollerden biridir. Dünyanın pekçok köşesinde bu sembole rastlanmıştır. Eski uygarlıkların en önemli sembollerinden biri olan bu sembolü daha da ilginç yapan özellik, bunun bir Mu sembolü olmasıydı. Mu kültürüyle karşılaşan tüm eski uygarlıklar da, bu sembolü kullanmışlardır.

Sembolün aslı, arka sayfada gösterildiği gibidir. Kökeni Mu Uygarlığı'na dayanan bu sembol daha sonraları gamalı haç şeklinde ifade edilmeye başlanmıştır. Hristiyanların kullanmaya başladıkları haç sembolü de gamalı haçtan türetilmiş ve aynı sembolün stilize edilmiş halidir. Ama asıl köken Mu tabletlerinde ilk bulunduğu şekle dayınır. Bu sembol dünya üzerinde yüze yakın yerde bulunmuş ve Mu Uygarlığı ile ilgili bilgi ve belgeleri ortaya çıkartan Niven ve Churchvvard'm kayıtlarında da yer almıştır. (Alttaki Şekil)





Bu sembol Mu'nun gizli bilgilerinin en önemli sırlarından birini bünyesinde saklar. Bu sembolün anlamı Eski Mısır ve Tibet'teki mabetlerde bulunan rahiplerce, büyük bir sır olarak ? saklanmış ve kimseye bu sırla ilgili bir açıklama yapılmamıştır. Bu sembolün sırrını sadece gizli eğitimden geçen inisiye rahipler bilmekteydi...

Kökeni Mu'ya dayandığı için bu sembol hem Agarta hem de Şambala'da da bilinen ve kullanılan bir semboldü.
Naziler'in bu sembolü ele geçirmeleri de Tibet'teki gizli çalışmalarına dayanmaktadır. Şambala'nın üyelerinden olan bazı rahiplerden öğrendikleri sırlar arasında bu sembol de bulunmaktaydı. Böylelikle bu sembol,Şambala'nın karanlık güçlerine hizmet eden Naziler tarafından dejenere edilerek karanlık amaçlan doğrultusunda bayraklaştırıldı. Oysa ki sembolün içinde gizlediği anlam tamamıyla başkaydı. Evrenin temel sırlarından birini sembolleştiren bu geometrik şeklin Mu'da neyi ifade ettiğini kısaca sizlere aktarmak istiyorum.

VAROLUŞUN DÖRT BÜYÜK KUVVETİ


Dünyanın çeşitli bölgelerinde tabletlere çizilmiş olarak bulunan bu sembol, Atatürk’ün araştırmalarında da yeralmakta- dır. Sembol genel olarak Evren'in anahtarı konumundadır. Dört kutsal kuvvetin, evrenin meydana getirilişindeki fonksiyonunu dile getirir.
Her parçası ayrı bir anlama sahiptir. Sembolün içerdiği sırrı daha iyi anlayabilmek için şimdi bunları sırasıyla ele alalım:





1. Ezoterizm'de daire, başı ve sonu bir arada bulundurması ve sürekliliği göstermesi bakımından her şeyden önce mükemelliyetin sembolüdür. Mısır'da Ra’yı yani güneşi sembolize eder. Dinsel metinlerde dairenin içi yaradam, dış çizgisi yaratılmış olanı ve her ikisinin birliğini anlatır.

2. Mu alfabesinde bu şekil H harfi olarak kullanılmıştır. ‘Dairenin ortasında kullanılması dört kuvvetin dairenin merkezinden ilk çıkışlarını gösterir. Birlikten çokluğa geçişin ilk • adımıdır. Fizik evrenin ve varoluşün başlangıcıdır.

3.Birden çıkan ve dört farklı kuvveti ya da bir başka ifadeyle dört farklı enerjiyi ifade eder. Bunlar sırasıyla Ruh
Enerjisi, Zaman Enerjisi, Fizik Enerji ve Hayat Enerjileridir. Bunlar, Evreni meydana getiren dört temel enerji olduklarından dolayı dinsel metinlerde kutsal varlıklar olarak sembolleş- tirilmiştir. Antik bilgilerde: Ateş, Hava, Toprak ve Su olarak ifade edilmiştir.

4.Her bir kuvvetin ortasına konulan bu işaret, kuvvetlerin aktif olarak çalışmakta olduklarını ve yaradılıştan sonra da faaliyetlerine devam ettiklerini gösterir. Faaliyet sembolüdür.

5.Her bir kuvvetin merkezden aldıkları gücün bağlantısını sembolleştirmektedir.

Şeklin tamamı ise varolan tüm evrenin sembolü konumundadır. Soldan sağa doğru dönüşü göstermesi, aynı zamanda evrenin, gezegenlerin ve galaksilerin hareket halinde olduğunun da bir işaretidir. Kısacası bu sembol bizzat varoluşun ve varoluşu meydana getiren dört büyük kuvvetin sembolü olarak Mu Kültürü'nde şifrelendirilmiştir.

Gamalı haç ve artı şeklindeki haç işaretinin de kaynağı olan bu sembol, Naziler tarafından asıl anlamından çok farklı bir şekilde kullanılmış olması bir çok araştırmacı tarafından bir talihsizlik olarak nitelendirilmiştir.
Bütün bu gelişmeler, Naziler'in bazı sırları ele geçirdiklerini ama bu sırları karanlık güçlerin hizmetinde kullandıklarını göstermiştir. Ele geçirdikleri bazı bilgiler vasıtasıyla yoğun kara maji uygulamalarını gerçekleştiren Naziler, bu güçle büyük halk kitlelelerini kendi ideolojileri peşinden sürükleyebil- mişlerdir.

Nazi Partisi mensuplarının ve özellikle de partinin kurucu üyelerinin yaşamlarındaki gizem perdesi günümüzdeki birçok araştırmacı için hala araştırma konusudur. Örneğin, Tibet'te gizli eğitimden geçtiği saptanan Kari Haushofer'in yaşamındaki sırlar, ölümü üzerinde de kendisini göstermiştir. Esrarengiz bir şekilde ölen Kari Haushofer'in hem yaşamı, hem de ölümü hala cevaplanamayan sorularla doludur:

Kari Haushofer'in çıkartıldığı mahkemeden sonra, kendisini incelemelerine vermek için, toplum hayatını terk ederek inzivaya çekildiği biliniyor. Bir yıldan az bir zaman sonra ise hiç bir zaman açıklanamayan esrarengiz haller içinde öldü. Yapılan araştırmalar, kendisinin kara maji yöntemleriyle uzaktan öldürülmüş olabileceği hakkında iddiaların ortaya çıkmasına sebebiyet verdiyse de, yine de cevaplanamayan pekçok soruyu arkasında bırakarak bu hayattan göç etmiştir...

Gizli Thule Tarikatı'nm gizemi günümüzde hala tam olarak çözülememiştir, işin en ilginç yönlerinden biri de, Thule'nin Eski coğrafi bilgilere göre, dünyada mevcut olan meçhul bir yer olarak geçmesidi
r...